3 Ağustos 2012 Cuma

Avrupa’da Binalarda Enerji Verimliliği Finansman-Teşvik Modelleri, Tipleri ve Türkiye:


Türk inşaat sektörü stratejik bir sektör olarak ülkemiz ekonomisinin geçmişinde hem iç pazarda, hem de ihracatta önemli roller üstlenmiştir. Gelecekte de özellikle dünyada ekonomik krizden çıkış formülleri arasında ekonominin canlandırılması, yeni iş alanları da yaratarak istihdam sağlanması ve pek çok alt sanayi ve hizmet kolunun desteklenmesi nedeniyle inşaat sektörüne yine önemli roller verilmiştir. Binalarda enerji verimliliği ve çevre ile ilgili konulardaki gelişim konuları ise Hükümet programlarında artık hedefe yönelik olarak ayrıcalık arz etmektedir. İşte bu amaçla binalarda enerji verimliliğinin Avrupa’da Hükümetlerce nasıl ve ne şekilde, yaklaşık 20 yılı aşkın süredir, sistematik bir şekilde teşvik edildiği ve ne gibi kazanımlar elde edildiği konusunun ülkemiz için irdelenmesi önem taşımaktadır.

Dünyada tüketilen enerjinin %40’ını, Avrupa’da tüketilen enerjinin %41’ni binalar tüketmektedir. Üstelik sanayi ve ulaşıma oranla binaların daha kolay enerji verimliliği sağlanabilecek bir sektör olduğu hiç şüphesizdir. Binalarda Enerji Performansı Yönetmeliği BEPY, Aralık 2008’de AB Konsey ve Parlamentosu tarafından onaylanan AB İklim Değişikliği ve Enerji Paketi’ndeki hedefler 20-20-20’ye ulaşmak açısından da çok önemli bir yere sahiptir. AB, 2020 yılına kadar sera gazı salınımlarının %20 azaltılmasını; enerji arzında yenilenebilir enerjinin payının %20 olmasını; enerji verimliliğinin %20 artırılmasını hedeflemektedir.
Sanayiden sonra toplam harcanan enerjinin %30’unun harcandığı binalar, önümüzdeki dönemde Türkiye’de de Kopenhag sonrası oluşacak “Düşük Karbonlu Ekonomiye Geçiş Stratejileri” nde çok önemli bir yer edinecektir. Binalarda Enerji Performansı Yönetmeliği 05 Aralık 2009 tarihinden itibaren Türkiye’de uygulanmaya başlanmış ve Yönetmeliğin uygulandığı günden bugüne, yeni yapılan binalar ile yönetmeliğe uygun tadilat yapılan mevcut binaların enerji tüketimlerinde %30-50 oranında tasarruf sağlandığı görülmüştür.
Diğer taraftan 2010 yılında yayınlanan Türkiye Enerji Verimliliği Strateji Belgesi doğrultusunda 2023 yılında Türkiye’nin GSYİH başına tüketilen enerji miktarının en az %20 azaltılması hedefi açıklanmıştır.

Ülkemizde yeni yapılan binaların enerji kimlik belgesi alması zorunluluğu 01 Ocak 2011 tarihinden itibaren uygulanmaya başlamıştır. Diğer taraftan 18 milyon olduğu tahmin edilen mevcut bina stoğunun kayıt altına alınarak, kimlik belgesi alma aşamasına gelmesi de ciddi bir konudur ve 2017 yılına kadar tamamlanması öngörülmektedir.
İşte bu noktada, en problemli alan olan mevcut binaların yenilenerek enerji verimli hale getirilmesi ve belki bu sayede depreme karşı da güçlendirme şansını yakalaması için finansal modeller ve Hükümet teşviklerinin ülkemizde henüz mevcut olmaması önemli bir eksiklik olarak karşımıza çıkmaktadır.
Kasım 2009’da AB Konsey ve Parlamentosu’nun uzlaştığı üzere, 31 Aralık 2020’den başlayarak Avrupa Birliği üyesi ülkelerde yapılacak tüm binaların çok yüksek enerji performans standartlarına sahip olacakları ve enerjilerini büyük miktarlarda yenilenebilir enerji kaynaklarından sağlayacakları öngörülmüştür. BEPY, 7 yıllık uygulama sürecinden sonra elde edilen deneyimler ile AB’de tekrar revize edilmiştir ve Yeni Yönetmelik 8 Temmuz 2010 tarihinde AB ülkelerinde yürürlüğe girmiştir ve üye ülkelerin 9 Temmuz 2012 tarihine kadar 2, 18, 20 ve 27 no’lu maddelere kendi ulusal mevzuatlarını adapte etmeleri istenmiştir. Yeni Yönetmelikte “Finansal Teşvikler ve Pazardaki Engeller” maddesinin önemli bir düzenleme olarak yer aldığını görmekteyiz.
AB Enerji Komiseri ve Alman Bakan Günther Oettinger 2010 yılı sonunda bir araya gelen Avrupa Birliği Enerji Bakanları toplantısı sonrasında yeni enerji verimliliği hareket planının yakında açıklanacağını belirtmesi ve Enerji Bakanlarının yeni plana binaların en önemli katkıyı koyacağı konusunda anlaşmaları üzerine önemli bir adım atılmış oldu. Buna göre binalar Avrupa Birliği'nin 2020 yılı hedefleri doğrultusunda açıklayacağı enerji verimliliği planının merkezinde yer alacak. Türkiye içinde son derece önemli olan bu konuyu AB’nin nasıl ele aldığını iyi gözlemlemek gerekmektedir.
Yenilenen yönetmelik ile Birliğin ortak finansal araçları ve diğer mekanizmaları enerji verimliliği ile ilgili önlemleri teşvik edici ve harekete geçirici amaçlı konumlandırması ve yeniden uyarlaması göze çarpmaktadır. AB, ortak ve ulusal finansal araçların desteği ile enerji verimliliği yatırımlarını hızlandırmak için uygun ve yaratıcı finansal yöntemleri hayata geçirmeyi planlamaktadır. Ulusal, bölgesel ve yerel enerji verimliliği fonları, araçları ve mekanizmaları oluşturularak özel mülk sahiplerine, küçük ve orta ölçekli firmalara ve enerji verimliliği danışmanlık firmalarına gerekli finansal olanakların sağlanması hedeflenmiştir.
Üye ülkelerin 30 Haziran 2011 tarihine kadar finansal olanaklar da dahil var olan ve önerilen tüm önlemlerini listeleyerek Avrupa Komisyonu’na sunmaları planlanmıştır. Bu listede yasal engelleri ve pazardaki engelleri azaltıcı; yeni ve var olan binalarda enerji verimliliğini artırıcı yatırımları teşvik edici önlemler düşünülecektir. Bu önlemlerin arasında;
·         ücretsiz veya sübvansiyonlu teknik yardım ve danışmanlık,
·         direk sübvansiyonlar,
·         sübvansiyonlu krediler veya düşük faizli krediler,
·         hibe programları,
  • kredi garanti sistemleri bulunacaktır.
Ayrıca ülkeler kendi olanakları ve kültürel, sosyal, ekonomik durumlarına göre yaratıcı tüm önerileri düşünecekler ve önlemler uygulanırken belirtilmiş enerji performansına ve enerji kimlik belgesindeki önerilere bağlanacaktır.
Ülkemiz de, 5 Aralık 2009 tarihinde BEP-TR’nin yürürlüğe girmesi ile alt yapısı oluşan yasal düzenlemeyi destekleyecek, konutların ve pazarın dönüşümünü tetikleyecek, kentsel dönüşümü gerçekleştirecek kendine uygun ve yaratıcı finansal modelleri uygulamaya acilen sokmalıdır. Binalarda enerji verimliliğinin teşviki konusunda oluşturulmuş tematik bir program, finansal ve teşvik temelli önlemler, ilgili alanlarda kamu-özel sektör ortaklıkları veya kapasite geliştirme programları ve tüm bu çalışmaları organize edecek bir kurum mevcut değildir.

Binalarda enerji verimliliği konusunda daha bütünsel, çözüm odaklı ve ortak bir yaklaşımın oluşması hedeflenmelidir. Binaların enerji verimli hale getirilebilmesi için Türkiye’ye özel KAMU-ÖZEL SEKTÖR İŞBİRLİĞİ (PPP) modelinin oluşturulması önemlidir.İMSAD

1 Ağustos 2012 Çarşamba

TÜRKİYE’DE ENERJİNİN GENEL DURUMU VE ENERJİ POLİTİKALARI



  • Türkiye'nin tükettiği temel birincil enerji kaynakları, doğalgaz, kömür,petrol ve hidrolik enerjidir. %87’si fosil yakıtlardan, %13’ü yenilenebilir kaynaklardan sağlanmaktadır.
  • Birincil enerji kaynaklarında  talep yıllık %5’lik artış hızı göstermektedir.
  • Toplam enerji tüketimimizin %60’ını oluşturan petrolde ve doğal gazda “görünür” rezervlerimiz yoktur.
  • Türkiye’de yerli kömür kaynakları yeterli düzeydedir. Ancak Kömür Kalitesi düşüktür. Çoğunlukla linyit kömürü.
  • Halen enerjide dışa bağımlılık oranımız %72’ler seviyesinde olup,üretim planlamasının gerektirdiği yatırımlar için tedbir alınmaz ise bunun %80’lere yükselme eğiliminde olduğu görülmektedir.
  • Elektrik üretiminde, doğal gaz (%40-50), hidrolik (%25) ve kömür (%25) temel enerji kaynaklarıdır.
  • Ülkemizde, elektrik enerjisine olan talep y ıllık ortalama %7 artış hızı göstermektedir.
  •  Hidrolik enerji potansiyelin %25 -35 kullanılmaktadır. Yani hidrolik enerjimizin en az üçte ikisi kullanılmamaktadır.
  • Toplam enerji tüketiminde, ulaşım sektörü sayesinde petrol %33 düzeyindedir


TÜRKİYE ENERJİ POLİTİKALARI
Türkiye’nin Enerji Politikası; Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığınca; enerjinin,
ekonomik büyümeyi gerçekleştirecek ve sosyal gelişmeyi destekleyecek şekilde;
zamanında, yeterli, güvenilir, rekabet edilebilir fiyatlardan, çevresel etkileri de göz
önünde tutularak tüketiciye sağlanması olarak tanımlanmaktadır.
 Bu bağlamda, ülkemizin ana enerji politika ve stratejileri:
• “Stratejik petrol ve doğal gaz depolama kapasitesinin arttırılması,
• Kaynak ve ülke çeşitlendirilmesi,
• Yerli kaynakların kullanımı ve geliştirilmesine öncelik verilmesi,
• Farklı teknolojilerin kullanımı, geliştirilmesi ve yerli üretimin artırılması,
• Ülkemizin enerji ticaret merkezi olma potansiyelinden en iyi  şekilde
yararlanılması,
• Talep yönetiminin etkinleştirilmesi ve verimliliğin artırılması,
• Yakıt esnekliğinin artırılması (üretimde alternatif enerji kaynağı kullanımına
olanak sağlanması),
• Orta Doğu ve Hazar petrol ve doğal gazının piyasalara ulaştırılması sürecine
her aşamada katılım sağlanması,
• Enerji sektörünün, işleyen bir piyasa olarak şeffaflığı ve rekabeti esas alacak
şekilde yapılandırılması,
• Bölgesel işbirliği projelerine katılım ve entegrasyon,
• Her aşamada çevresel etkileri göz önünde bulundurmak”
şeklinde özetlenmektedir.
Bu ilkeler çerçevesinde,  siyasi iktidarlar tarafından Avrupa Birliği’ne uyum ve
enerji sektöründe piyasa mekanizmasının oluşturulmasına yönelik politikalara
öncelik verilmiş; Elektrik, Doğal Gaz, Petrol, LPG Piyasalarına ilişkin Kanunlar
(Piyasa Kanunları) yayımlanmış ve çok sayıda yasal düzenleme yapılmıştır.

30 Temmuz 2012 Pazartesi

Yeşil Bina Nedir?


Yeşil Bina, en genel tarifiyle çevresel açıdan sürdürülebilirlik öncelikleri gözetilerek tasarlanıp inşa edilmiş bina demek. Çevresel açıdan sürdürülebilirliğin sağlanması da; binanın  faaliyete geçtikten sonraki enerji tüketimi; inşaat esnasında oluşturduğu kirlilik ve atıkların minimize edilmesi;  kullanılacak olan malzemelerin, binanın yaşam döngüsünü tamamlandığındaki geri dönüşümlerinin hesaba katılması; suyun kontrollü kullanımı; bina içinde barındıracağı insanlara temiz hava kalitesi sağlanması, gün ışığından faydalanılması; doğal havalandırma olanaklarının çözülmesi ve sağlık bakımından katkı sağlayabilecek diğer unsurların dikkate alınmasıyla gerçekleşiyor.
“Yeşil” kriterler esas alınarak gerçekleştirilen bir inşaat ancak ve ancak “yeşil” bir tasarımın sonucunda hayata geçebiliyor. Arazi seçimiyle başlayan bu süreç (seçilen arazinin altyapısının tamamlanmış ve toplu ulaşım güzergahlarında yer alması), binanın yönünü seçmek (havalandırma ve gün ışığı çözümleri), binada kullanılacak olan malzemelerin seçimi (malzemelerin bölgesel olanaklar dahilinde seçilmesi, ulaşımda harcanacak karbon emisyonlarını minimize edecektir, aynı zamanda binanın yaşam döngüsünü hesaba katarak kullanılacak olan malzemelerin bina yaşam döngüsünü tamamladığındaki geri dönüşümlerini hesaba katmak), doğal havalandırma olanaklarından faydalanmak (bu konuda özellikle ülkemizde anonim mimari dahilinde yerel tecrübeler fayda sunmaktalar), gün ışığını etkin kullanmak, iç mekan ekipmanlarının ekolojik bilinçle seçimi (aydınlatma elemanlarından kullanılacak boyanın niteliğine, “gri su” kullanımından döşemelerin seçimine kadar her bir kalem için ekolojik seçenekler mevcut) ile devam ediyor.
Peyzaj tasarımı da, yeşil bir bina için atlanmaması gereken bir konu. Temel kazımı sırasında herhangi bir su yolu ya da bitki türünü yok etmemek, bölgeye has floranın devamlılığını sağlamak, yağmur suyunu bahçe sulamasında kullanmak gibi önlemlerle gerçek anlamda yeşil bir peyzaj tasarımı sağlanabiliyor

29 Temmuz 2012 Pazar

Yaşanabilir bir dünya için neler yapmalıyız, Yaşanabilir bir dünya için ne yapabiliriz


Yeşil Bina, en genel tarifiyle çevresel açıdan sürdürülebilirlik öncelikleri gözetilerek tasarlanıp inşa edilmiş bina demek. Çevresel açıdan sürdürülebilirliğin sağlanması da; binanın  faaliyete geçtikten sonraki enerji tüketimi; inşaat esnasında oluşturduğu kirlilik ve atıkların minimize edilmesi;  kullanılacak olan malzemelerin, binanın yaşam döngüsünü tamamlandığındaki geri dönüşümlerinin hesaba katılması; suyun kontrollü kullanımı; bina içinde barındıracağı insanlara temiz hava kalitesi sağlanması, gün ışığından faydalanılması; doğal havalandırma olanaklarının çözülmesi ve sağlık bakımından katkı sağlayabilecek diğer unsurların dikkate alınmasıyla gerçekleşiyor.
“Yeşil” kriterler esas alınarak gerçekleştirilen bir inşaat ancak ve ancak “yeşil” bir tasarımın sonucunda hayata geçebiliyor. Arazi seçimiyle başlayan bu süreç (seçilen arazinin altyapısının tamamlanmış ve toplu ulaşım güzergahlarında yer alması), binanın yönünü seçmek (havalandırma ve gün ışığı çözümleri), binada kullanılacak olan malzemelerin seçimi (malzemelerin bölgesel olanaklar dahilinde seçilmesi, ulaşımda harcanacak karbon emisyonlarını minimize edecektir, aynı zamanda binanın yaşam döngüsünü hesaba katarak kullanılacak olan malzemelerin bina yaşam döngüsünü tamamladığındaki geri dönüşümlerini hesaba katmak), doğal havalandırma olanaklarından faydalanmak (bu konuda özellikle ülkemizde anonim mimari dahilinde yerel tecrübeler fayda sunmaktalar), gün ışığını etkin kullanmak, iç mekan ekipmanlarının ekolojik bilinçle seçimi (aydınlatma elemanlarından kullanılacak boyanın niteliğine, “gri su” kullanımından döşemelerin seçimine kadar her bir kalem için ekolojik seçenekler mevcut) ile devam ediyor.
Peyzaj tasarımı da, yeşil bir bina için atlanmaması gereken bir konu. Temel kazımı sırasında herhangi bir su yolu ya da bitki türünü yok etmemek, bölgeye has floranın devamlılığını sağlamak, yağmur suyunu bahçe sulamasında kullanmak gibi önlemlerle gerçek anlamda yeşil bir peyzaj tasarımı sağlanabiliyor