5 Mayıs 2012 Cumartesi

Isı pay ölçerler için son gün 2 Mayıs..

Ancak çoğu apartman yöneticisi ve vatandaş uygulamadan habersiz. Kasımda, kaloriferler yeniden yandığında pay ölçerli binaya geçmemiş olan apartman sakinlerinin aidat ödememe hakkı doğacak. Suç duyurusu yapılırsa, yöneticiye 1.600 TL ceza kesilebilecek Merkezi ısıtma sistemi kullanan 1 milyon 800 bin dairenin, yakıt bedeli paylaşımında pay ölçer sistemine geçmesi için gereken süre 2 Mayıs'ta dolacak. Ancak merkezi sistemle ısınan pek çok vatandaşın bu uygulamadan haberi yok. Her dairenin tükettiği kadar ısı parası ödemesini sağlayacak olan pay ölçer sistemi, 9 bin apartman yöneticisine sorumluluk yüklüyor. Yasa, pay ölçer takılmayan apartman sakinlerine, kasım ayında kaloriferler tekrar yandığında aidat ödememe hakkı veriyor. Bu vatandaşlar, 'kanuna aykırı aidat parası toplanıyor' diye apartman yönetici hakkında suç duyurusunda da bulunabilecek. Bu durum, aidat ödememeyi alışkanlık haline getirenler içinse bir fırsata dönüşecek. Ayrıca, yöneticilere bin 600 TL ceza kesilmesi de söz konusu. Enerji Verimliliği Kanunu ve ilgili yönetmelik uyarınca, merkezi sistemle ısınan tüm binaların, 2 Mayıs'a kadar, dairelere takılacak pay ölçer sistemine geçmesi gerekiyor. Cihazla, ısı bedelinin eşit olarak ödetilmesi dönemi sona erecek. Sistemle, her daire, kullandığı kadar bedel ödeyecek. Türkiye'de 1.8 milyon daire, merkezi sistemle ısınırken, pay ölçer, bu dairelerde oturan 10 milyon kişiyi ilgilendiriyor. Erteleme yapılmayacak Kimi site sakinleri, uygulamanın takibini yapan Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'na başvurarak, uygulamada erteleme olup olmayacağını sordu. Bakanlık tarafından verilen yanıtta, pay ölçerin yasal bir zorunluluk olduğu ve erteleme olmayacağı belirtilerek, kanunun uygulanmasında yöneticilerin sorumlu olduğunu vurguladı. Kanuna göre, yöneticilere bin 600 TL ceza de kesilebilecek. YÖNETİCİYE SUÇ DUYURUSU HAKKI Yasaya göre, dairelerin, cihaz takarak, yakıt parasını, ısı tüketimine göre ödemesi zorunlu. Ancak, binlerce daire ve apartman bu uygulamaya geçmedi. Bu durum, Kasım ayında kaloriferler tekrar yandığında ise ciddi bir kriz doğuracak. Kanunla bu konuda sorumlu tutulan apartman yöneticileri, eski sistem olan binalarda aidat toplarsa, kanuna aykırı hareket etmiş olacak. Bu durumda vatandaşlar, kanuna aykırı olarak yakıt toplayan yönetici aleyhine suç duyurusunda bulunmuş olacak. Yani vatandaş, aidatını ödememe hakkı kazanacak. Yüzde 40 ısı tasarrufu 'Sistemin çalışması için binada bulunan tüm kalorifer peteklerine uzaktan okumalı cihaz takılması gerek. Uygulamayla kaloriferleri bilinçli kullanan daire sakinleri ciddi tasarruflar sağlıyor' Cam açmak tarih oluyor Efe Özgören, uygulama yapılan binalarda serinlemek için cam açılma alışkanlığının bıçak gibi kesildiğini aktardı. Özgeren, yeni dönemde artık eski usul yakıt parası paylaşım yöntemlerinin kanunsuz sayılacağını belirterek, 'Bu durum uygulamaya geçmeyen yöneticileri kanuna muhalefetten suçlu duruma düşürürken, yasanın yürürlüğe girmesini takip eden ilk ısıtma döneminde uygulamaya geçmeyen binalarda, ısı parası ödemek istemeyen daire sakinlerine, ısı parasının kanuna aykırı bölüştürüldüğünü öne sürüp, para ödememe hakkı veriyor' dedi.

1 Mayıs 2012 Salı

TÜRKİYE'NİN ENERJİ POTANSİYELİ

Yerli potansiyel 432 milyar kWh Türkiye’nin yerli kaynaklarından elektrik üretilebilecek potansiyeli 432 milyar kilovat saat. Ancak bunun 350 milyar kilovat saati kullanılmıyor. Son dönemde EPDK’ya yapılan lisans başvurusundaysa ithal kömür ve doğalgaz ağırlıkta. Bu durum, elektrik üretimindeki ithal kaynak ağırlığının önümüzdeki yıllarda daha da artacağı sonucunu ortaya çıkartıyor. Enerji Bakanlığı ise yerli enerji kaynaklarının ağırlıklı kullanılmasıyla ilgili çeşitli çalışmalar yapıyor, ancak bu konuda henüz bir ilerleme sağlanmış değil. Türkiye’nin 2008 yılında elektrik arz sorunuyla karşılaşacağı yüksek sesle dile getiriliyor. Bunun çözümü için ülkede bir an önce santral yatırımlarına başlanması gerekiyor. Bu durumu gözlemleyen özel sektör de yeni santral kurmak için Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu’na (EPDK) lisans başvurularını yaptı bile. 50 mega vat ve üstü bu santral başvurularının toplam kurulu gücü 13 bin 800 mega vatı aşıyor. Yaklaşık yatırım tutarıysa 11.7 milyar dolar. Ancak, yatırıma hazır söz konusu santrallerin 12 bin mega vata yakınının doğalgaz ve ithal kömür gibi yurt dışı kaynaklı olması tartışmaları da beraberinde getiriyor. Devlet Bakanı Kürşat Tüzmen, Türkiye’nin 2007 yılındaki enerji ithalatının 35 milyar dolara ulaşacağını ifade ediyor. Bu durum daha fazla cari açık, ülke dövizinin daha fazlasının yurt dışına çıkması anlamına geliyor. Peki, Türkiye’nin kendi ihtiyacını karşılayacak enerji kaynakları yok mu? Bu konuda çeşitli görüşler söz konusu; kimileri şimdi yetse de ileride yetmeyecektir, bu nedenle ithal kaynaklara da ihtiyacımız var derken, kimileri de ülkenin çok uzun zaman yetecek özellikle rüzgâr ve güneş gibi potansiyelli kaynakları olduğu üzerinde duruyor. Bunlara bir de henüz yeterince kullanılmayan enerji verimliliğinin de eklenmesiyle, ülkenin yurt dışı kaynaklara ihtiyacı olmadığı ileri sürülüyor. Her iki görüşün de kendisine göre tutarlı tarafı yok değil. Ancak en doğrusunu rakamlar verecektir. Global Enerji Dergisi olarak, rakamlardan yola çıkarak ülkenin elektrik üretiminde kullanabileceği yerli kaynakları araştırdık. Ortaya çıkan sonuç, henüz ekonomik olmaması nedeniyle güneş hariç, Türkiye’nin kendi kaynaklarından üretebileceği elektrik toplamının 432 milyar kilovat saate ulaştığını gösteriyor. 2006 yılında yerli kaynaklardan üretilen elektriğin sadece 79.5 milyar kilovat saat olduğu göz önüne alındığında, potansiyelinin sadece yüzde 13′ünün değerlendirildiği görülüyor. Yani 350 milyar kilovat saat elektrik üretilmeyi bekliyor hem de Türkiye’nin kendi topraklarında LİNYİT: Yeraltındaki enerji Dünyada elektrik üretiminde ortalama yüzde 40′larda kömürden yararlanılıyor. Türkiye’de ise bu orana en son yüzde 39.7 ile 1998 yılında yaklaşılıyor. Sonrasında yerli kömürün elektrik üretiminde kullanımı gitgide azalıyor, 2006 yılında yüzde 19.94′e kadar düşüyor. Oysa Türkiye’de, yıllık 118 milyar kilovat saat elektrik üretilebilecek 9.3 milyar tonluk yerli linyit kömürü bulunuyor. Aramalarla bu rakamın daha da artacağı uzmanlar tarafından dile getiriliyor. Türkiye’nin bugün için elektrik kurulu gücü 41 bin mega vat civarında. Bunun 8.561 mega vatlık kısmını yerli kömür kaynaklı (linyit ve taşkömürü) san traller oluşturuyor. Söz konusu 18 adet santralin toplam üretim kapasitesi 55 milyar kilovat saate ulaşıyor. 2006 yılında linyitten üretilen elektrik 32.17 milyar kilovat saat. Yani, 2006 yılında 23 milyar kilovat saat elektrik, kapasite olduğu halde üretilememiş. Buna bir de 63 milyar kilovat saatlik ek potansiyel eklenince, ülkenin linyitten üretebileceği ek elektrik miktarı 86 milyar kilovat saate ulaşıyor. Projeler var, ama... Türkiye Kömür İşletmeleri’nin (TKİ) yaptığı çalışmaya göre, ülkenin ek olarak 12.175 mega vatlık linyite dayalı santral kurma potansiyeli bulunuyor. Bunun 5.275 mega vatlık kısmına ait 13 adet yeni santral projesinin çalışmaları halen sürüyor. Bunlardan en önemlisi Elektrik Üretim A.Ş. (EÜAŞ) uhdesinde bulunan Afşin-Elbistan C ve D santral projesi. Türkiye’deki linyitin yaklaşık 4 milyar tonluk kısmı AfşinElbistan Havzası’nda yer alıyor. Havzanın toplam elektrik üretim potansiyeli 6.300 mega vat olarak hesaplanıyor. Afşin-Elbistan’da iki adet termik santralle üretim yapılıyor. Bunların toplam kurulu gücü 2.795 mega vat. Ayrıca, bölgede 2.400 mega vat kurulu gücünde iki santralin daha kurulması için ihale hazırlıkları sürüyor (Son olarak Temmuz ayının sonunda yapılan ihaleye teklif gelmediği için ertelendi). Ayrıca, Türkiye Kömür İşletmeleri (TKİ) tarafından da gerçekleştirilen projeler yer alıyor. TKİ, uhdesindeki linyit sahalarını elektrik üretilmesi koşuluyla özel sektöre ihaleyle devrediyor. Bu kapsamda, bugüne kadar TKİ’nin sahibi olduğu toplam 6 linyit sahasında ihaleye çıkıldı. Bunlardan 5′inin ihale aşaması sona erdi. Çankırı-Orta (200 MW, Çalık Enerji), Bolu-Göynük (150 MW, Aksa Enerji), Tekirdağ-Saray (300 MW, Başat Elektrik), Adana-Tufanbeyli (450 MW, Sabancı Holding) ve Bursa-Davutlar (75 MW, Çalık Enerji) sahaları devredildi. 75 MW gücünde projelendirilen BingölKarlıova sahası ise ihaleye katılım olmadığı için ileri bir tarihe ertelendi. Toplam kömür rezervi 498 milyon ton olan sahalarda kurulacak 6 santralin toplam kurulu gücü 1.410 mega vat olacak. Yerli linyitin yanı sıra, taşkömüründen de elektrik üretilmesi söz konusu. Türkiye Taşkömürü Kurumu’nun verdiği bilgiye göre, ülkede yıllık 9.5 milyon ton taşkömürü üretim potansiyeli bulunuyor. Bunun 4 milyon tonluk kısmı koklaşabilir özelliğinden dolayı demirçelik sektöründe, kalan 5.5 milyon tonluk taşkömürünün elektrik üretiminde kullanılması mümkün. Bu da 1.000 mega vatlık termik santralin yakıt ihtiyacının karşılanması anlamına geliyor. Türkiye’de bugün itibarıyla 300 mega vatlık Çatalağzı Termik Santrali’nde ve Kardemir’e ait 35 mega vatlık santralde yakıt olarak taşkömürü kullanılıyor. SU: Potansiyelin dörtte biri kullanılıyor Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, geçtiğimiz Eylül ayında Birleşmiş Milletlerin New York’taki merkezinde İklim Değişikliği Paneli’ne katıldı. Burada yaptığı konuşmada Başbakan, Türkiye’nin, sera gazı salımını azaltmak üzere hidroelektrik potansiyelinden azami faydalanma konusunda çalışmalar yaptığını vurguladı. Türkiye’nin yerli kaynaklarından biri de su yani hidrolik. Su yerli olmasının yanı sıra yenilenebilir kaynak da. Resmi rakamlara göre ülkenin hidroelektrik potansiyeli 129 milyar kilovat saat. Ancak, Prof. Dr. İstemi Ünsal gibi uzmanlar, potansiyelin 180 ila 200 milyar kilovat saate kadar çıktığı görüşünü savunuyorlar. Bunu, son yıllarda diğer enerji kaynaklarında fiyatların artması ve küçük su kaynaklarının hesaba katılmasıyla açıklıyorlar. Türkiye’de bugün için kurulu gücü 13 bin mega vat olan 150 adet hidroelektrik santral (HES) elektrik üretiyor. Bunların elektrik üretim kapasiteleri 46.7 milyar kilovat saat. Kurulu gücü 3 bin mega vat olan yapım aşamasındaki 36 HES’in elektrik üretim kapasitesi 10 milyar kilovat saat. Bunların toplanmasıyla, yakın gelecekteki hidroelektrik kapasite 57 milyar kilovat saate çıkacak. Bu da ülkede yaklaşık 150 milyar kilovat saatlik ek potansiyelin boşa aktığını ortaya koyuyor. RÜZGÂR: 48 bin MW boşa esiyor. Rüzgâr, elektrik üretiminde son yılların en gözde kaynaklarından biri. Dünyada, Avrupa ülkeleri başta olmak üzere özellikle gelişmiş ülkeler rüzgâr enerjisine milyarlarca dolar yatırıyorlar. Türkiye’de ise önemli rüzgâr potansiyelini barındırmasına rağmen, pek ilerleme sağlanamıyor. Son olarak Elektrik İşleri Etüt İdaresi (EİE) tarafından hazırlanan Rüzgâr Enerjisi Potansiyel Atlası’na (REPA) göre, ülkenin rüzgâr kurulu güç potansiyeli 48 bin mega vatı aşıyor. Kurulu güç kapasitesi ise sadece 131 mega vat. Bunun yanı sıra 75.6 mega vatlık rüzgâr projesi inşa aşamasında. Bunların da devreye gir mesiyle toplam güç 200 mega vatı ancak geçmiş olacak. Oysa 48 bin mega vatlarla 200 mega vatlar arasında çok büyük fark var. Yerli ve yenilenebilir enerji kaynağı olan rüzgâr potansiyelinde ülkenin batısı öne çıkıyor. EİE verilerine göre, rüzgâr enerjisi konusunda Türkiye’nin en potansiyelli ili 5.531 mega vatlık kurulu güç kapasitesiyle Balıkesir. Potansiyel konusunda ikinci sırada 5.205 mega vat ile Çanakkale, ardından 4.742 mega vatlık potansiyeliyle İzmir geliyor. Ağırlık Marmara ve Ege’de olsa da, Türkiye’nin pek çok ili rüzgârdan elektrik üretme kapasitesine sahip. Ancak, buralar henüz yatırımcılar tarafından keşfedilemedi. Bunlardan biri Samsun. İlin 2.089 MW’lik rüzgâr enerjisi potansiyeli olmasına rağmen henüz alınmış lisansı bulunmuyor. Ayrıca, Tokat (1.200 MW) ve İçel (1.400 MW) farklı bölgelerde olmalarıyla Türkiye’nin önemli bir avantajını ortaya koyuyor. Ancak, dünyada rüzgâr enerjisi üretiminde bazı teknik sorunlar henüz aşılmış değil. Bunların başında üretim sürekliliğinin sağlanamaması geliyor. Bu nedenle, rüzgâr türbinlerinin elektrik üretime kapasitesi yıllık 2.500 saat olarak hesaplanıyor. Buradan hareketle Türkiye’nin bütün kapasitesini kullanması halinde bir yılda rüzgârdan üretebileceği elektrik potansiyeli yaklaşık 110 milyar kilovat saate ulaşıyor. 2006 yılında rüzgârdan üretilen elektrikse sadece ve sadece 129 milyon kilovat saat. GÜNEŞ: En önemli kaynak Güneş, sera etkisine yol açan gazlar üretmeyen, temiz, yenilenebilir enerji kaynaklarının en önemlilerinden biri. Günümüz teknolojisi, fotovoltaik (PV) hücreler yardımıyla gün ışığını doğrudan elektriğe çevirmeye olanak sağlıyor. Fotovoltaik paneller, ev ve işyerlerinin çatılarına monte edilebiliyor. Başta Almanya ve ABD olmak üzere, pek çok ülkede de daha büyük ölçekte, daha geniş kitlelerin kullanımına uygun sistemler inşa ediliyor. Hatta dünyanın önde gelen petrol şirketlerinden BP’nin sorumluları, “Güneşten iyi enerji kaynağı olur mu? Şimdiye kadar bize petrol satan ülkeler vakit kaybetmeden alternatif enerji türleriyle ilgilenseler iyi olur” diyorlar. Türkiye, önemli güneş potansiyeline sahip ülkelerden biri. Her yıl milyonlarca insanın güneşlenmeye geldiği Türkiye’nin yıllık ortalama güneşleme süresi 2 bin 640 saat. Ülkenin güneş enerjisi teknik potansiyeli 88 milyon ton eşdeğer petrol (TEP). Ancak bu potansiyelin ısı enerjisi olarak 10 milyon m2 alanlı güneş kolektörleri ile 375 bin TEP’lik bölümü değerlendiriliyor. Diğer ülkelerde ulaşılan en büyük kolektör kullanım değerinin kişi başına 0.5 m2 olduğu düşünüldüğünde, yaklaşık 875 bin TEP’lik potansiyelin kullanılabilmesi söz konusu. Güneş pili maliyetleri bugün için oldukça yüksek. Örneğin, 1 mega vatlık güneş santralinin 56 bin avroluk maliyeti bulunuyor. Bu rakam rüzgârda bin avrolarda. Bu nedenle Türkiye’de elektrik enerjisi üretimi amaçlı yaklaşık 500 kilovatlık, lokal uygulamalarda kullanılan güneş pili kurulu gücü bulunuyor. JEOTERMAL: Hedef 550 MW Jeotermal enerji, Türkiye’nin yenilenebilir enerji alanındaki bir başka favori kaynağı. Dünyanın kilometrelerce altındaki merkezinde, erimiş kayalardan oluşan magmadan gelen sıcaklıkla oluşan jeotermal enerji, kuyular açılarak, yüzeye yakın yerlerdeki su kaynakları veya kayalardan elde ediliyor. Bugün için dünyada tüketilen enerjinin sadece yüzde 0.4′ü jeotermal kaynaklı. Oysa, İzlanda’da sıcak jeotermal sular, ısıtmada kullanılmak amacıyla doğrudan binalara pompalanıyor. Jeotermal enerji doğrudan ya da dolaylı olarak ABD, Filipinler, İtalya, Meksika, Endonezya, Japonya ve Yeni Zelanda gibi pek çok ülkede kullanılıyor. Türkiye, jeotermal potansiyelde dünyanın sayılı ülkeleri arasında yer alıyor. Jeotermal kaynak zenginliği açısından dünya sıralamasında 5., jeotermal enerjiden elde edilen elektrik üretimi içerisinde 14., jeotermal enerjinin doğrudan kullanımında ise 7. sırada kendine yer buluyor. Ülkenin jeotermal enerji potansiyeli 31.500 mega vat termal (MWt). Ancak bu miktarın 550 mega vatenerjilik (MWe) bölümü elektrik üretimi için uygun. Türkiye’de bugün için jeotermalden 20 mega vatlık Denizli-Kızıldere ve 8 mega vatlık Aydın Salavatlı’da özel sektöre ait iki tesiste 100 milyon kilovat saat elektrik üretiliyor. Türkiye Jeotermal Derneği’nin 2013 hedefleri ise, önemli ekonomik veriler ortaya koyuyor. Jeotermalin elektrik üretimi, ısıtma (konut, termal tesis vb), termal turizm (kaplıca), seracılık, kurutma, balıkçılık vb. uygulamalarda 2013′teki hedeflerine ulaşıldığı takdirde yaratacağı ekonomik büyüklük 16 milyar dolar olarak hesaplanıyor. Derneğin 2013 projeksiyonuna göre, jeotermal enerjiden 550 MW’lik kurulu güç ile yıllık 4 milyar kilovat saat elektrik üretimi öngörülüyor. ENERJİ VERİMLİLİĞİ: 3 milyar dolarlık tasarruf Türkiye’nin bir başka kaynağı ise enerji verimliliği. Türkiye’nin enerjiyi verimli kullanarak yapacağı tasarrufun yıllık karşılığı 3 milyar dolar olarak hesaplanıyor. Enerji Bakanlığı yetkilileri, binalarda yapılacak iyi bir yalıtım ile yüzde 2530, sanayide yüzde 20, ulaşımda ise yüzde 15 tasarruf potansiyeli bulunduğuna dikkat çekiyorlar. Bakanlığın hedefi, yapılacak çalışmalarla, birim başına tüketilen enerjinin 2020 yılına kadar en az yüzde 15 azaltılması. Bu kapsamda 2008 yılından itibaren hayata geçirilmesi planlanan bir diğer uygulamayla, endüstriyel işletmelerin, geri ödeme süresi en fazla beş yıl ve bedelleri en fazla 500 bin YTL olan verimlilik artıcı tadilat projeleri, bedellerinin yüzde 20’sine kadar Elektrik İşleri Etüt İdaresi tarafından, asgari yatırım büyüklükleri Bakanlar Kurulu tarafından belirlenen projeler ise Hazine tarafından desteklenecek.

30 Nisan 2012 Pazartesi

TURKEY’S ENERGY POLICY

Turkey’s Energy Policy Nowadays energy security is a paramount issue in the Turkish foreign policy, because in 2004 Turkey consumed nearly 87,8 million tonnes energy equal to oil. It is estimated that according to the Ministry of Natural Resources Turkey will consume nearly 126 mteo energy in 2010 and 222 mteo in 2020. The Turkish policy makers are worried about the ratio of domestic energy sources, which is approximately 28 percent. In other words, today Turkey is importing nearly 72 per cent of its energy needs from abroad. Thus Turkey is heavily dependent on the external resources. In other words, its energy security is under the threat; therefore, Turkey has to diversify its energy sources and assure the flow of energy exports to the Turkish market without any interruption. Hence with the enforcement of that situation, existing Turkish policymakers have concerned that energy is one of fundamental factors of foreign policy and national security. But on the other hand Turkey is located at a very advantageous geography, because Turkey’s neighbors, the Middle Eastern countries, Europe, Russia and the Central Asian republics have nearly 73 percent of global proven oil and natural gas reserves; therefore, for the Turkish policymakers Turkey is a natural energy hub, an energy bridge between energy consuming countries of Europe and energy producing countries of Middle East, Russia and Central Asia and it also stands “a key country in ensuring energy security through diversification of simply sources and routes”. Based upon the Turkey’s needs and geostrategic position, fundamental priorities of the Turkey’s energy policy are to secure, stabilize and diversify energy transportation routes. In favor of that mentality, the Turkish policymakers have given priority to long-distance, cross-border energy pipelines that will assure the energy security for both Turkey and energy consuming countries of the Western world. Meanwhile, its energy strategy is to complete the East-West energy corridor and thus it aims to transport energy resources in the Caspian Sea to the Western countries, bypassing the Russian route. Due to its geostrategic location and its historical, cultural and political links to the Central Asian countries and its full membership process to the European Union, Turkey has intended to become a regional energy corridor, an energy terminal in the Eastern Mediterranean and it has strongly supported every regional integration attempts by participating to the international oil and natural gas projects. At the end, Turkey has planned to become new, important and effective actor in the world energy sector, because by completion of the international projects, nearly 6 to 7 percent of global oil supply will transit through the Turkish territory by 2012 and thus naturally Ceyhan city will become a major energy hub and oil outlet terminal in the Eastern Mediterranean. In the meantime, Turkey will become the Europe’s fourth main artery of energy supply following Norway, Russia and Algeria. Based on that mentality, Turkey has paid special attention to the international oil projects, because major pipeline projects will enhance Turkey’s role in the world energy sector as well as in the world politics. Today Turkey has concentrated on the following projects: 1. Baku – Tbilisi – Ceyhan oil pipeline, 2. Trans-Anatolian by-pass oil pipeline (Samsun – Ceyhan) 3. Baku – Tbilisi – Erzurum natural gas pipeline 4. Trans-Caspian natural gas pipeline project 5. Southern Europe Gas Ring project 6. Nabucco natural gas project 7. Arab natural gas pipeline 8. Development of Iraqi natural gas reserves. In favor of these concerns, south Caucasia has occupied a special place in the Turkey’s energy policy, because the region is located at the intersection of east-west and north-south energy corridors. In other words, the region is also placed at the center of energy and transportation routes constructed in the Eurasia after the Post-Cold War period. Turkey has desired to see stability, peace and welfare in the region; therefore, for the Turkish policymakers the international energy projects will make direct, concrete and complete effect to the regional politics, because these projects will increase regional political and economic stability and naturally they will make positive contribution to the economic welfare of the regional states. Thus that situation will encourage the regional states to negotiate their issues through peaceful means and to find lasting peaceful solution to the questions due to the fact that the projects will create interdependency among them. Concerning the Central Asia, Turkey has believed that the energy reserves in that region are an important alternative in order to meet the global energy gap in the coming future. But there are some handicaps in front of Turkey’s expectations. First of all, the geostrategic competition among the great powers have prevented or slowed down the construction of some projects. For example, the United States has always rejected realization of any project that exports the Iranian energy resources to the world market and/or that the Iranian firms are the partners. Secondly, security of pipelines is also another question. For example, southeastern Anatolia is still not so secure area because of the PKK terrorist attacks. Even Nagorno – Karabagh issue is another example where Armenian and Azeri parts have a territorial question. South Ossetia issue creates some security questions for the projects that transit the Georgian territory. Thirdly, these projects have serious and heavy financial burdens, although commercial activities in the energy sector are so much more profitable, estimated to 5 or 6 trillion dollars. For that reason each project should have more than one partner. Having more partners means long-process of multilateral negotiations among them that cause the delay of construction of the projects. Nabucco project can be expressed as an example. Still the parties have negotiated to finalize the foundation agreement of the project. They have conflicting concerns and demands about the project and therefore they have to find a consensus among them."Ertan Efegil"