5 Aralık 2012 Çarşamba

Küresel ısınmanın yerini küresel soğuma mı alıyor?


Bu araştırma ve araştırmada yer alan röportajlar Mithat BEREKET tarafından hazırlanmış olup 28 Ocak 2010 tarihli Pusula programında yayınlanmıştır.

Geçtiğimiz kış özellikle Avrupa’nın kuzeyi adeta mini bir buz çağı yaşadı. Sıcaklıklar eksi 22 dereceye kadar düştü. Avrupa’nın en güçlü, refah düzeyi en yüksek ülkelerinde yüzlerce insan soğuktan öldü. Bu durum karsında pek çok  bilim adamı küresel ısınmayı sorgulamaya başladı. Herkesin kafasındaki soruysa aynı idi: Küresel ısınmanın yerini şimdi de küresel soğuma mı alıyor?
Avrupa, geçtiğimiz yıl soğuklara teslim oldu. Dondurucu soğukların ilk sinyali, 2009’un sonunda geldi. 2009’un bitimine iki hafta kala, İtalya’dan İngiltere’ye, Avusturya’dan İspanya'ya kadar pek çok ülke vatandaşlarını yaklaşan aşırı soğuklara karşı uyardı. Birkaç gün içinde etkisini gösteren soğuk hava, ilk önce Avrupa’nın ulaşım yollarını vurdu. Paris’te eksi 4 dereceye düşen sıcaklığa kar yağışı da eklenince, İngiltere’nin kıta Avrupa ile bağlantısı kesildi. Manş denizinin altından geçerek İngiltere’yi Fransa’ya bağlayan tünelde altı Eurostar treni ani sıcaklık değişimi yüzünden bozuldu. 2500 yolcu 15 saat boyunca denizin altındaki tünelde mahsur kaldı.
Aslında, bu Avrupalıları bekleyen sorunların sadece başlangıcıydı. Fransa’da sıcaklık eksi 23 derecelik rekor değerlere düşerken Avrupa’nın dört bir yanından uçak seferlerinin iptal olduğu haberleri gelmeye başladı. Londra’nın iki havalimanı, Almanya’nın en büyük havalimanlarından Duesseldorf International ve Belçika’nın en büyük üç havaalanı kalkışa ve inişe kapandı. Kar fırtınası yüzünden Hollanda’nın diğer Avrupa ülkeleriyle demiryolu bağlantısı kesildi. Ülkedeki bütün büyük şehirlerde otobüs ve tramvay seferleri durduruldu.
Soğuk hava sadece kuzey Avrupa’da değil, Akdeniz kıyısındaki ülkelerde de hayatı felç etti. Madrid’de termometreler eksi 3 dereceyi gösterirken, sıcaklığın eksi 18'e kadar düştüğü İtalya karlar altında kaldı. Başkent Roma’nın iki havaalanı da kapandı. Kar fırtınası yüzünden binlerce kişi yollarda mahsur kaldı. Dondurucu soğukta mahsur kalanları kurtarmak için polisin gücü yetmeyince İtalyan ordusu devreye girdi. Ordu, bu iş için 5600 asker görevlendirdi.
Hayatı durma noktasına getiren soğuk hava ve kar fırtınaları devam ederken Avrupa’dan bu kez ölüm haberleri gelmeye başladı. Soğuk hava dalgasının ilk 10 gününde Fransa’da 2, Ukrayna’da 27, Polonya’da 79 kişi donarak öldü. Ölenlerin çoğu soğuğa sokakta yakalanan evsizlerdi.
Avrupa, yeni yıla adeta soğuktan donmuş halde girdi. Ancak, sorunlar bununla bitmedi. 2010'un ilk günlerinde Avrupa’da ilkini mumla aratacak, ikinci bir soğuk hava dalgası başladı. İngiltere’de yoğun tipi ve eksi 16 dereceye kadar düşen sıcaklıklar yüzünden binlerce kişi yollarda, havaalanlarında ve tren istasyonlarında mahsur kaldı. 30 yılın en soğuk kışını yaşayan İngiltere’de belediyelerin tuz stokları bile tükendi. Karla kaplı yolları açmak için Amerika ve ispanya'dan tuz sipariş edildi. Soğuk hava yüzünden futbol maçları dâhil pek çok spor karşılaşması da iptal oldu.
Kar yağışı İngiltere’nin ardından güneye inerek Fransa ve Almanya’yı esir aldı. Buralarda da ulaşım tam anlamıyla felç oldu. Avrupa’nın en büyük üçüncü havalimanı olan Frankfurt havaalanında uçuşlar durdu. Kar yağışının en yoğun olduğu iki gün içinde görevliler kalkış ve iniş pistlerinden tam 414 ton kar temizledi. Ama bu yoğun çalışma bile iptal edilen uçuş sayısının rekor seviyelere ulaşmasına engel olamadı. Karayollarında da durum farksızdı. Eksi 30 dereceyi aşan soğuk ve yoğun kar yağışı yüzünden on binlerce kişi otoyollarda mahsur kaldı. Ülkenin kuzey eyaletlerinde acil durum ilan edildi.
Fransa kardan Almanya kadar etkilenmese de özellikle hava ulaşımında ciddi sorunlar yaşadı. Ülkede beş havaalanı kapandı. Paris’teki havalimanlarında her dört uçuştan biri iptal edildi.
Kuzeyden gelen aşırı soğuklardan ispanya da etkilendi. Termometrelerin sıfırın altına düşmesine pek alışık olmayan başkent Madrid’de bile yollar karla kaplandı. Sıcaklık eksi 11 dereceye kadar düştü.
Bu ikinci soğuk hava dalgasıyla birlikte soğuktan ölenlerin sayısı Polonya’da 122'ye, İngiltere’deyse 22'ye yükseldi. Almanya’da 9 evsiz donarak öldü, ispanya'da üç, İsviçre’de ise 22 kişi çığ altında kalarak hayatını kaybetti.
Avrupa’da bunlar olurken on binlerce kilometre mesafedeki Çin’de de durum farklı eğildi. Son 50 yılın en soğuk kışını yaşayan Çin’de sıcaklık eksi 28 dereceye kadar düştü. Aşırı soğuklarla birlikte elektriğe ve kömüre olan talep de artınca ülkede ciddi bir enerji sıkıntısı ortaya çıktı. Çin’in büyük bir bölümüne elektrik verilemedi. Ülke genelinde elektrik kısıntısı yapıldı.
Şimdi herkes aynı soruyu soruyor: Bu soğuklar daha ne kadar devam edecek? Küresel ısınmanın yerini bu soğuklar mı alıyor? Bu konuda araştırmalar yapan en önemli  bilim adamlarından biri de Almanya’daki Kiel Üniversitesi'nden Prof. Dr. Mojib Latif.
Profesör Mojib Latif, sadece Almanya’nın değil tüm dünyanın en önemli okyanus araştırma merkezlerinden birinin başında. Kiel üniversitesine bağlı olarak kurulan Leibniz Deniz Bilimleri Enstitüsü özellikle okyanuslardaki hareketleri ve iklim değişikliklerini inceliyor. Bu enstitünün 4 araştırma gemisi ve birkaç özel araştırma denizaltısı bulunuyor. alman hükümetinden mali destek alan enstitünün Kiel’de bulunması da tesadüf değil.
Hamburg’un yaklaşık 90 kilometre kuzeyinde bulunan Kiel, Almanya’nın Baltık denizine açılan en önemli limanı durumunda. ama daha da önemlisi Kiel kanalının giriş noktası da burada bulunuyor. Baltık denizini kuzey denizine bağlayan insan yapısı bu kanal, dünyanın en yoğun kullanılan suyolu. Bütün bu coğrafi avantajlar yüzünden Almanya’nın en büyük deniz üssü de Kiel’de bulunuyor.
işte, böyle bir yerde bulunan denizbilimleri enstitüsünde, kalabalık bir araştırma ekibini yöneten Profesör Latif, yaptıkları önemli bir araştırmanın sonuçlarını 2008’de yayınladı. Buna göre, dünyamız 10 ya da 20 yıl sürecek bir soğuk döneme girecekti. Kışlar önümüzdeki dönemde daha soğuk; yazlarsa daha serin geçecekti. aradan geçen yıllar Mojib Latif ve ekibini haklı çıkardı. O dönemde gelecekle ilgili öngörüleri pek ciddiye alınmayan Pakistan asıllı bu okyanus bilimci, bir anda dünya medyasının yeni gözdesi durumuna geldi.
İşte Prof. Dr. Mojib Latif’in küresel ısınmanın yerini küresel soğuma mı alıyor sorularına ilişkin açıklamaları:

“Küresel Isınmayı Telafi Edecek Bir Soğuma Yaşanıyor”

Latif: Dünyanın şu anda uzun vadeli bir ısınma eğilimi içinde olduğunu biliyoruz. Bu, sera gazlarının salınımı ve karbondioksit artışı gibi biz insanların neden olduğu şeylerden kaynaklanıyor. Ama şunu da biliyoruz ki iklimde doğal değişimler de oluyor. Biz de kapsamlı bir araştırma yaparak on yıl içinde meydana gelecek bu doğal iklim değişimlerini tahmin etmeye çalıştık ve bu değişimler sonucu dünyada küresel ısınmayı telafi edecek bir soğuma yaşanacağı sonucuna vardık. Yani önümüzdeki yıllarda dünyada küresel ısınmaya bağlı bir sıcaklık artışı yaşanmayacak ve hatta belki de sıcaklıklar birkaç derece düşecek. Kışlar daha soğuk; yazlarsa saha serin geçecek. Biz buna iç dalgalanma diyoruz. Bu da iklim sisteminin, bu dalgalanmayı kendi kendine ürettiği anlamına geliyor. Bu dalgalanmanın meydana gelmesi için dışarıdan bir kuvvete ihtiyaç yok. Bu tür dalgalanmalar her zaman yaşanır. Mesela geçtiğimiz yüzyıla bakarsanız, genel bir ısınma eğilimi görürsününüz, ama aynı zamanda bu uzun vadeli sıcaklık artışıyla birleşen kısa süreli soğuk dönemler de yaşanır. Burada genel eğilimin değişiminden değil; buna eklenen küçük iniş çıkışlardan söz ediyoruz.
(Profesör Latif, araştırmaları sonunda ulaştıkları sonucu bize bir grafik yardımıyla anlatımayı sürdürüyor) 1960’dan itibaren yerkürenin ortalama sıcaklığına baktığınızda ısınmanın giderek arttığını görürsünüz. İnsanoğlunun neden olduğu bu ısınma eğilimine göre, 2010 yılına gelindiğinde şayet son soğuk hava dalgası olmasaydı ısının nasıl artacağı burada kırmızıçizgiyle gösteriliyor. Ancak, doğal nedenlerden kaynaklanan ve 2010’dan itibaren devreye giren soğuklar dünyanın sıcaklığını 10 ya da 20 yıl boyunca, belli bir oranda azaltacak. Küresel ısınmanın etkileri belki telafi edilecek. Buzullardaki erime duracak. Fakat bu, bir ara süreç, olacak. Yeşil çizgilerle gösterilen bu dönem bittiğinde ısınma yine kaldığı yerden devam ediyor olacak.
Mojib Latif bu noktada, iklim değişikliğinde okyanusların önemine dikkat çekiyor.
Latif: Burada okyanuslar çok önemli. Dünyanın 3'te 2'si okyanuslarla kaplı. Okyanuslardaki soğuma 1000 metre derinlikten itibaren başlar, 5000 metreye kadar gider. İklimi asıl etkileyen de işte bu dipteki sulardır. Çünkü okyanuslarda akıntılar vardır. Buna göre belirli bir zaman sürecinde bu sular yüzeye çıkar ve iklimi etkiler. Kaldı ki, bu akıntılar düzenli değil. Zaman içinde, atmosferle etkileşim içinde değişiyorlar. Bu değişimler döngüsel akıntılar; yani, bir dönem sıcak, bir dönem soğuk oluyor. Bizim saptamalarımıza göre bu akıntılar şu anda soğuk döneme girmiş durumda. yani, dünyadaki okyanusların büyük bölümünde sıcaklıklar düşecek, bu da küresel ısınmayı dengeleyecek. Küresel ısınma ortadan kalkmayacak ama okyanuslardaki soğuma küresel ısınmayı telafi edecek ve önümüzdeki on yıl içinde sıcaklıklar büyük olasılıkla daha fazla artmayacak ve hatta belki de biraz düşecek. Bu arada, şu noktanın da altını çizmemiz lazım: iklim değişikliği klasik anlamda küresel bir yapıya sahip değil. Yani, her zaman bölgesel farklılıklar var. Örneğin, küresel ısınma kutba yakın bölgelerde, tropik bölgelerde olduğundan daha güçlü. Aynı şekilde, karadaki ısınma, denizlere kıyasla daha güçlü. Yani bu tür tipik farklılıklar var. Okyanus akıntıları da iklimde ülkeden ülkeye, kıtadan kıtaya farklılık gösteren değişikliklere yol açıyor. Bu nedenle, her yerde; her ülkede aynı olayların yaşanmasını bekleyemeyiz. Her zaman bölgesel farklılıklar olacaktır. Küresel ısınmadan bahsederken dünyayı bir bütün olarak ele almanız ve dünyanın ortalama sıcaklığını ölçmeniz gerekir.
Bu iç dalgalanmaları; örneğin bu son soğuma eğilimini nasıl ölçüyorsunuz? Okyanus sularının sıcaklıklarını ölçmek için bir yöntem; bir sistem var mı?”sorusuna şu yanıtı veriyor:
Latif: Prensipte, önümüzdeki on-yirmi yıl için bir tahminde bulunabilmek için okyanustan veriler almamız ama bu verileri sadece okyanus yüzeyinden değil, daha derinlerden, 500 metre, 1000 metre derinden almamız gerekir. Ne yazık ki elimizde bu derinliklerden alınmış veriler yok. Şu anda elimizdeki son 50 yıla, 100 yıla ait veriler hep okyanusun yüzeyinden ölçülmüş sıcaklık değerleri. düzenli olarak, okyanus-aşırı yolculuk yapan gemilerle toplanmış veriler. Ama son yıllarda bağımsız cihazlarla, yüzer cihazlarla topladığımız veriler de yavaş yavaş artıyor. Bu cihazlar gemilerden bırakılıyor ve okyanusun derinlerine dalarak burada ölçümler yapıyor. Yaklaşık iki hafta sonra da yüzeye çıkıp topladıkları verileri uydular aracılığıyla dünya çapındaki iletişim ağına gönderiyorlar. Geçmişte elimizde fazla veri yoktu ama artık daha fazla veri toplayabiliyoruz. Ve bu sayede kısa vadeli tahminler yapabiliyoruz

“Küresel Isınmaya karşı şimdi harekete geçme zamanı”

Peki, sizce bu soğuk dönemden sera gazlarının yol açtığı zararı telafi etmek için; küresel ısınmanın neden olduğu zararları düzeltmek için yararlanamaz mıyız?” sorusuna Latif’in verdiği yanıt çok enteresan:
Latif: Bakın, küresel ısınmadaki bu duraklamanın, küresel ısınmanın geleceğine yönelik herhangi bir etki oluşturacağını bekleyemeyiz. Yani, küresel ısınma devam ediyor. Okyanuslardaki bu değişimler sadece küresel ısınmayı görünmez kılıyor. Bu ısınmada bir duraklama oluşturuyor. Ama bu iç dalgalanmalar sona erdiğinde küresel ısınmanın etkisi tekrar hissedilir hale gelecek. Sıcaklık tekrar artışa geçecek ve bu kez bu artış son 50-100 yıldan çok daha hızlı olacak. Ama haklısınız bir şeyler yapacaksak şimdi harekete geçmemiz gerek. Bunu şu anda, bu kritik süreçte başarmamız lazım. Tüm ülkelerin sera gazı salınımını azaltmak için bağlayıcı bir anlaşmaya imza atması şart.
Bu durumda görüyorum ki, sizin teoriniz, medyada farklı; hatta yanlış anlaşıldı ve kamuoyuna da yanlış yansıtıldı. Bak havalar soğuyormuş. Demek ki, küresel ısınma diye bizi aldatmışlar, diyenler oldu. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?”
Latif: Kendi deneyimlerimden öğrendiğim kadarıyla iklim bilimini medyaya anlatmak çok zor. Küresel ısınma, termometrelerimizin her geçen yıl yeni rekor sıcaklıklara ulaşılacağı anlamına gelmiyor. Küresel ısınma uzun vadeli bir ısınma eğilimi demek, sıcaklık artışları bazen çok fazla, bazen çok az olabilir, hatta bazen soğuma da yaşanabilir. Bunu halka anlatmak için sanırım daha fazla çaba sarf etmeliyiz. İnsanlar ancak bu şekilde iklimin ne olduğunu, iklim değişkenliğinin ne olduğunu, doğal değişkenliğin ne olduğunu, birkaç soğuk kış mevsiminin küresel ısınmanın bittiği anlamına gelmediğini anlayabilirler.

“Sıcaklıklar Dünyanın Farklı Bölgelerinde ve Farklı Ülkelerinde Değişimler Gösteriyor”

Almanya’nın ünlü Max-Planck Meteoroloji Enstitüsü uzmanları da soğuklar konusunda, Mojib Latif’ten farklı düşünmüyor. Ancak, 1975’den beri faaliyette olan bu enstitünün önde gelen uzmanlarında biri olan Jochem Marotzke, yaşanan soğuklar konusunda biraz daha farklı bir açıklama getiriyor:
Marotzke: Profesör Mojib Latif son derece haklı. Şu anda Avrupa, soğuk bir kış geçiriyor. 2000'lerin başından itibaren son 10 yıl, ölçümler başladığından bu yana yaşadığımız en sıcak 10 yıldı. Ama bu on yıl içinde sıcaklıklar pek değişmedi. Bu nedenle gerçekten de küresel ısınma bir duraklama dönemine girdi ve sıcaklıklar artmadı. Öte yandan, bu sıcaklıklar dünyanın farklı bölgelerinde ve farklı ülkelerinde değişimler gösteriyor. Bu farkların büyük bölümü jet akımına bağlı. Jet akımı, kışın hava durumunu belirleyen en önemli unsur. Bu, atmosferdeki çok güçlü bir hava akımı ve çok yüksekte seyrediyor. Batıdan doğuya ya da kuzeyden güneye hareket ediyor ve sıcaklıkların çok hızlı bir şekilde düşmesine ya da kısa mesafeler arasında büyük sıcaklık farklılıkları oluşmasına yol açıyor. En büyük sıcaklık değişimleri bu jet akımlarının bulunduğu yerlerde oluyor. Bu jet akımı sürekli hareket halinde; sürekli dolaşıyor. Kuzeye, güneye doğru hareket ediyor. Şu anda Avrupa üzerindeki jet akımı güneye kıyasla çok daha alçakta, yeryüzüne daha yakın. Bu yüzden hava Avrupa’da daha soğuk. Ama mesela burada hava çok soğukken Grönland ve Spitzberg tam tersine daha sıcak oluyor. Bunun temel sebebi jet akımının atmosferdeki hareketi. Bu nedenle birbirine çok yakın bölgelerde bile çok büyük sıcaklık farkları görülebiliyor.
Bu jet akımının izlediği belli bir yol var mı? Belli mevsimlerde belli hareketler yapıyor mu? Yani, bir sonraki hareketi öngörülebiliyor mu? diye soruyorum:
Marotzke: Evet, kuzey yarımkürede kış yaşanırken güneye iniyor. Yani, kuzey kutbundan ekvatora doğru hareket ediyor, bu nedenle hava soğuyor ve yazın da kutba yaklaşıyor. Mevsimsel olarak böyle bir hareketi var. Ama bu mevsimsel hareket sırasında tam olarak nereye gideceği ancak iki hafta önceden tahmin edilebiliyor. Hava tahminlerinin iki haftayla sınırlı olmasının sebebi de bu jet akımının hareketini en fazla iki hafta önceden tahmin edebilmemiz. Jet akımlarının hareketi düzensiz, ancak iki hafta sonrasını görebiliyoruz. Bunun ötesinde matematiksel olarak ifade edersek tam bir kaos var, öngörülmesi mümkün değil.

“Küresel Isınma Bu Dalgalanmaya Baskın Çıkacak”

Marotzke “Yani bu durum, doğayla ilgili tahminler yürütmenin hala çok zor olduğunu; doğanın çok karmaşık ve öngörülemez olduğunu mu gösteriyor?” sorusuna ise şu yanıtı veriyor.
Marotzke: Aynen öyle. Sıcaklıkların neden böyle durağan bir döneme girdiğini net olarak bilmiyoruz. Ama bildiğimiz bir şey var ki bu doğal bir dalgalanma. İklim bu tür öngörülemeyen doğal değişimler gösterebiliyor. Bazen bu doğal değişimler insanın yol açtığı küresel ısınmanın tersine etkiler doğuruyor, bazen de küresel ısınmaya paralel gidiyor. Son on yıl doğal dalgalanmaların küresel ısınmaya ters işlediği bir on yıldı. Bu nedenle de sıcaklıklar dengede kaldı.
“Sizce bu dalgalanma; bu soğuma ne kadar sürecek, ya da beklenenden daha uzun sürebilir mi?”
Marotzke: Uzun sürmesi muhtemel. Ancak, ne olursa olsun, er ya da geç küresel ısınma bu dalgalanmaya baskın çıkacaktır. ama bizim bu soğuma döneminin ne kadar süreceğine dair çalışmalarımız henüz çok erken bir safhada. Şimdilik sadece önümüzdeki 10 yıl için tahmin yapabiliyoruz. Bu yüzden sıcaklıkların tekrar ne zaman yükselişe geçeceğini net olarak söyleyemiyoruz. Bütün bu belirsizliklere rağmen gelecekle ilgili doğru tahminler yapabilmek için de gelişmiş bilgisayarlardan; yani, süper bilgisayarlardan yararlanıyoruz.

Blizzard “Kar Fırtınası”

İlk bakışta sadece birer dolap gibi görünen bu kutuların içinde aslında dünyanın en büyük ve en hızlı bilgisayarlarından biri var ve bu dev bilgisayar sadece ve sadece iklim değişikliğini hesaplamak için kullanılıyor.
Birbirine bağlı 264 bilgisayardan oluşan bu süper bilgisayarın adı “Blizzard”; yani “kar fırtınası”. 1 ay önce hizmete giren bu dev bilgisayar, aynı zamanda dünyanın bilimsel alanda kullanılan en büyük ve en hızlı bilgisayarı durumunda. 20 terabyte; yani yaklaşık 20 bin gigabytelık bir ön-belleğe sahip olan Blizzard, saniyede tamı tamına 158 trilyon hesap yapabiliyor.
Yakından bakınca adeta bir canlı gibi görünen Blizzard evlerde kullanılan bilgisayarların yaklaşık 20 bin katı bir güce sahip. Süper bilgisayarın toplam ağırlığıysa 35 tonu buluyor. Almanya’nın Eğitim ve Araştırma Bakanlığı’nın finanse ettiği süper bilgisayarın fiyatı 70 milyon dolar ama  bilim adamları bu bilgisayarın paha biçilmez olduğunu söylüyor. Bu iklim hesaplama ve araştırma merkezinin uzmanlarından Michael Böttinger, Blizzard’ın kullanım alanlarını bakın nasıl anlatıyor:
Michael: Bu süper bilgisayarı bildiğimiz PC'lerle karşılaştırmak zor çünkü sistemdeki her bir bilgisayar çok çok hızlı ve hepsi de birbirine bağlı. Bu bilgisayar sadece iklim araştırmaları için kullanılıyor.Yani, bu süper bilgisayar iklim araştırmacıları için bir laboratuar niteliğinde. Bunu sadece iklim bilimciler kullanabiliyor. ve tabii bunu model geliştirme, temel araştırma ve "önümüzdeki yüz yıl içinde Almanya’da ya da Türkiye’de ne kadar bir sıcaklık artışı beklemeliyiz" gibi sorulara yanıt bulmak için; uygulamalı -araştırma amaçlı kullanıyorlar.
Yani Blizzard, atmosferdeki sera gazlarının seviyesini, okyanus sıcaklıklarını, kara sıcaklıkları gibi verileri iklimbilimcilerin yazdığı programlar çerçevesinde analiz ediyor ve atmosferin bu değişkenlere nasıl tepkiler vereceğini hesaplıyor. Hatta bu süper bilgisayar hortum gibi küçük bir alanda etkili olan doğa olaylarını bile önceden hesaplayabiliyor. Böylesine büyük ve detaylı iklim modellerinin paralel olarak işleyebilmesi için bu bilgisayarlar arasında çok hızlı bir bağlantı var.
Michael Böttinger, buradaki bilgisayarların birbirine nasıl bağlandıklarını göstermek için dolaplardan birinin arka kapağını açıyor. Bütün bu panelleri birbirine bağlayabilmek ve bu süper bilgisayarı ortaya çıkarmak için toplam 50 kilometre uzunluğunda kablo kullanılmış.
Michael: İklim simülasyonu için iklim sistemindeki süreçleri ve modellerin sınır koşullarını çok iyi anlamak gerekir. Sınır koşulları derken güneş, dünyanın şekli gibi değişmez koşulları ve atmosferdeki kimyasal bileşimi, mesela karbondioksit, metan gibi sera gazlarının oranını kastediyorum. Tabii yüzyıl sonrasında yapabileceğimiz insanların gelecekteki sera gazı salınımı üzerine senaryolar kurarak çalışmak. Bu senaryolarla ne kadar sera gazı ne kadar sıcaklık artışına yol açar, bunu hesaplıyoruz. ayrıca, bu süper bilgisayar yardımıyla dünyanın dört biryanından gelen verileri de bir araya getirip analizler yapıyoruz. Bu açıdan bakılınca merkezimizin bir başka özelliği ortaya çıkıyor. Şu anda iklim değişikliği konusunda dünyanın en geniş arşivine sahibiz diyebilirim.
Gerçekten de alman iklim hesaplama merkezinin koca bir katı tamamen arşive ayrılmış. Bu arşiv sistemi de en son teknolojiye göre kurulmuş. Bu gördüğünüz dolapların içinde onar bin adet dijital kaset var. toplam 6 dolaptaki kasetlerin toplam hafızasıysa 60 petabyte’ı; yani 60 bin terabyte’ı buluyor. daha anlaşılır bir şekilde söylersek, burada toplam 13 milyon dvd’nin alabileceği kadar veri saklamak mümkün. Üstelik bilim adamları bu dev arşive uzaktan internet kanalıyla ulaşıp istedikleri verileri anında alabiliyorlar. dolapların içindeki bu hassas robot kollar istenilen bilgileri taşıyan kasetleri bulup çıkarıyor ve bilgiyi yine bilgisayarlar aracılığıyla aktarıyor.

“İklim Değişimi, İnsanların Atmosfere Ne Kadar Sera Gazı Salacağına Bağlı”

Ancak, ilk bakışta tam bir teknoloji harikası gibi görünen bu süper bilgisayarlara temkinli yaklaşan  bilim adamları da var. Profesör Mojib Latif, bilgisayarlarla yaratılan iklim modellerinin her zaman gerçeği yansıtmadığına dikkat çekiyor.
Latif “Dünyanın geleceğini tahmin etmeye yönelik bilgisayarlı iklim modelleme çalışmaları hakkında ne düşünüyorsunuz” sorusuna şu yanıtı veriyor:
Latif: Her zaman için belirsizlikler vardır. Hiçbir model kusursuz değildir, hiçbir iklim modeli de kusursuz değildir. En büyük belirsizlik de insan davranışının gelecekte ne şekil alacağını bilmememizden kaynaklanıyor çünkü iklimin nasıl değişeceği büyük ölçüde bizim atmosfere ne kadar sera gazı salacağımıza bağlı. söz gelimi Kopenhag zirvesi karbondioksit salınımı konusunda başarıya ulaşsaydı, önümüzdeki on yıl içinde karbondioksit salınımı şu anki seviyenin çok altına düşürebilecek olsaydık, önümüzdeki yüzyılda sadece bir ya da bir buçuk derecelik bir sıcaklık artışı bekleyebilirdik. ama son 30-40 yıldır yaptığımızı yapmaya devam edersek 4-5 derecelik bir sıcaklık artışı yaşabiliriz. Bu belirsizlik dışında, modellerden kaynaklanan bir belirsizlik de var. modellerin sorunları var, hataları var, bu nedenle bu artış 4 derece mi olacak, en kötü olasılık mı gerçekleşecek, sıcaklık artışı 5 derece mi olacak, bunu net olarak söyleyemeyiz. ama modelin neden olduğu bu belirsizlik sera gazı salınımı senaryolarındaki belirsizlikten çok daha az.
Bu noktada önemli bir saptama yapmak gerekiyor. iklim değişikliğini incelemek ve gelecekte neler olacağını öngörmek için sadece süper bilgisayarlar yeterli değil. Burada asıl önemli olan atmosferdeki ve okyanuslardaki hareketleri sürekli izlemek ve bunlarla ilgili doğru, güvenilir bilgiler elde etmek.
Konuştuğumuz bütün iklimbilimciler, iklim değişikliği ölçümlerinin ya da tahminlerinin doğru biçimde yapılabilmesi için okyanusların önemine dikkat çekiyorlar. Bu yüzden Kiel’deki Leibniz Deniz Bilimleri Enstitüsü gibi kurumların sahip olduğu araştırma gemileri çok önemli.  Bilim adamaları bu gemiler yardımıyla hem derin okyanus sularının sıcaklığını ölçüyorlar hem de bu sularda yaşayan canlıları sürekli gözlüyorlar. Dünyaca ünlü bir Oceanolgy uzmanı; yani okyanus-bilimci olan Profesör Mojib Latif’in okyanuslar hakkında yürüttüğü araştırmaların önemli bir bölümü de denizlerde ve okyanuslardaki canlıların yaşamlarının incelenmesini kapsıyor. Bunun için deniz araştırmaları merkezinin alt katında mini bir akvaryum oluşturulmuş.
Burada, okyanuslardan kuzey denizi ya da Akdeniz balıklarına kadar farklı canlı türleri üzerinde araştırmalar yapılıyor. Değişen su sıcaklıklarının ve iklim değişikliğinin bu canlılar üzerindeki etkileri inceleniyor. Bazıları nadir bulunan bu balık türlerinin yaşadığı değişimler yakından takip ediliyor akvaryumun en çok ilgi gören sakinleri arasında bu denizatları da var. Doğada erkeklerinin hamile kalıp doğum yaptığı tek canlı türü olan denizatları deniz biyologlarıyla deniz jeologlarının ortaklaşa incelediği türlerden biri durumunda. akvaryumun dışına taşan havuzlarına sık sık hava Almanya çıkan ve Antartika’nın soğuk sularından gelen bu foklarsa okyanus akıntılarıyla ilgili araştırmaların baş aktörleri arasındalar.
Marotzke: Şurası bir gerçek ki, okyanusları gözlemlemek atmosferi gözlemlemekten çok daha zor. şu anda, okyanusların ilk iki bin metresi için bir gözlem ağı kurabildik. Kiel’deki merkez de bu ağın önemli bir parçası. Sistem 2002 yılından beri işliyor ve pek de fena değil. Ama uzun vadeli tahminler yapmak için büyük önem taşıyan daha derin sularda da ölçüm yapmamız şart. Ancak, ne yazık ki, buralarda çok az ölçüm yapabiliyoruz. Bu derinlikte bütün dünyayı kapsayan bir sistemimiz yok. Bir takım teknolojik gelişmeler var, bu da şu anda 2000 metreye kadar ölçüm yapan cihazların yakında ortalama beş bin metre derindeki okyanus zemininde ölçüm yapabileceği anlamına geliyor. Şu anki gözlem sistemimizdeki en büyük boşluk, okyanusun 2000 metreyi aşan derinliklerini göremiyor oluşumuz.

“Okyanuslar İklim Sisteminin Filleri Gibidir, Unutmazlar”

Anlaşılan okyanuslar hava koşullarını ve iklim değişikliklerini öngörmek için çok önemli. Bu önem nereden kaynaklanıyor, okyanusların rolü nedir, okyanus yüzeyindeki ve özellikle derinlerindeki sıcaklık ölçümleri neden bu kadar önemli” diye soruyorum, aldığım yanıt Mojib Latif ile benzer oluyor:
Marotzke: Okyanuslarla iklim sistemi arasındaki ilişki, bir makineyle volanı arasındaki ilişkiye benzer. Okyanuslar geç harekete geçer çünkü çok büyük bir su kütlesidir ve büyük bir ısı kapasitesi vardır, ama bir kez harekete geçtiğinde, yani bir kez ısınmaya başladığında o ısıyı çok uzun bir süre saklar. Yani okyanuslar iklim sisteminin filleri gibidir, unutmazlar. Öte yandan okyanusun bu kadar uzun süreli bir hafızaya sahip olması bizim daha uzun vadeli tahminler yapmamızı mümkün kılar. Atmosferin hafızası iki haftalıktır. Atmosferi gözlemleyerek iki haftadan daha uzun süreli tahminler yapamazsınız. Bunu uzun süredir biliyoruz. ama okyanusun hafızası çok güçlü olduğu için, okyanusun bugünkü durumunu bilirsek, birkaç yıllık tahminler yapabiliriz. Çünkü okyanus hafızasını hemen silemez, bugünkü durumu yıllarca hafızasında saklar. Bu durum önümüze hem bir zorluk çıkarır, çünkü okyanusta ölçümler yapmamız gerekir; hem de bize bir fırsat sunar, çünkü okyanusların durumunu bilirsek geleceğe dair pek çok şey söyleyebiliriz. Isıyı tutma kapasitesi açısından bakarsak okyanusun yüzeye en yakın iki metrelik kısmı, atmosferin tamamıyla aynı miktarda ısı saklayabilir. Oysa okyanusun derinliği beş bin metredir. Bu açıdan bakarsak, okyanuslar, atmosferin sakladığının iki bin katı kadar ısı saklayabilir. Okyanusun hafızasını bu kadar güçlü kılan da budur.
Konu ilginç geliyor, biraz daha açmak istiyorum: “Peki, ama okyanus hangi durumlarda soğur? yani okyanusun soğumasına neden olabilecek şeyler nelerdir?”
Marotzke: Bölgesel olarak baktığımızda bu konuda bir fikrimiz var. Örneğin, büyük okyanus’un tropikal bölgesini ele alırsanız, bu bölgenin batısı her zaman sıcaktır, doğu bölgesi, yani Peru açıklarıysa normalde soğuktur, çünkü derinden soğuk su gelir. Bazen dipten gelen bu soğuk su akımı güçlenir ve okyanusun bu kısmı bir süreliğine daha soğuk olur. Bazen bu akım zayıflar ve okyanusun ekvator çevresindeki kesimi daha sıcak olur. Okyanusun daha sıcak olduğu bu dönemlerde “El Ninyo” dediğimiz olgu meydana gelir. Bu, altı ay ile bir yıl arasında değişen bir sürede olur. Ayrıca daha geniş alanlarda, okyanus, kuvvetli rüzgârlar yüzünden de soğuyabilir. Kuvvetli rüzgârlar buharlaşmayı artırır, buharlaşma suyun soğumasına neden olur ve bu olay devamlılık gösterirse, okyanus bu soğuk dönemin izlerini de çok uzun bir süre taşıyacaktır. Muhtemelen son birkaç yıldır olan buydu. Özellikle, büyük okyanus yüzeyindeki sular oldukça soğuk. Bunun nedenini tam olarak anlayabilmiş değiliz, bu soğumayı gözlemliyoruz. Büyük okyanus güney ve kuzey yarım küredeki yüksek enlemlerde görece soğuk olduğu için atmosfer de soğuyor.Küresel ısınmanın aynı hızda devam etmemesinin nedeni de bu, küresel ısınmanın duraklama dönemine girmesi de bundan kaynaklanıyor.

“Bu Soğuk Dönem, Küresel Isınmanın Bir Sonraki 10 Yılda İki Kat Daha Hızlı Olacağı Anlamına Geliyor“

Latif’e sorduğum soruyu Marotzke’ye de yöneltiyorum: “Küresel ısınmanın bir duraklama dönemine girmesi iyi haber mi, yoksa kötü haber mi, kaybettiklerimizi yerine koymak için bize zaman kazandırabilir mi, yoksa kötü mü olacak? Ne düşünüyorsunuz?”
Marotzke: Ne yazık ki bize pek zaman kazandırmayacak çünkü bu görece soğuk dönemler normal, daha önce de yaşandı, 1990'larda yaşandı, 1980'lerde yaşandı, ama bu soğuk dönem aynı zamanda bir sonraki on yılda küresel ısınmanın iki kat hızlı olacağı anlamına geliyor. Çünkü bu doğal dalgalanma içinde ısınma safhasına geçildiğinde, bu doğal ısınma insan etkisiyle ortaya çıkan küresel ısınmayı güçlendiriyor ve küresel ısınma hızlanıyor. Bu yüzden bu ne iyi ne de kötü bir haber. Ama bir açıdan kötü haber olduğunu söyleyebiliriz, ama bu bilimsel değil, siyasi bir yaklaşım. Bu kötü bir durum çünkü küresel ısınmayı inkâr edenler, "küresel ısınma diye bir şey yok, iklimbilimcilerin ve siyasetçilerin uydurması", diyecekler. Bu kişiler bu sıcaklık artışlarındaki duraklamayı duyunca bu olayın tam anlamıyla üzerine atladılar ve bunu "küresel ısınma yoktur" iddiasına mazeret olarak kullanmaya başladılar. Bu ifadeler insanları yanlış yönlendiriyor, tamamen yanlış, ama bunları sürekli duyuyoruz. Bu açıdan bakınca, insanların küresel ısınmaya karşı etkili önlemler alması açısından bakarsak, bu soğuma iklim değişikliğini inkâr edenlerin oynadığı rol yüzünden siyasi tartışmaları zorlaştırıyor. Ama bilimsel açıdan bakarsak bunu olduğu gibi kabul etmemiz gerekir.

Küresel Isınmanın Üstesinden Gelmek İçin...

Okyanuslar, gezegenimizin iklim sistemi için çok önemli. Dünyanın yüzde 75’inden fazlasını kapsayan bu dev su kütleleri yeryüzündeki ısının bir kısmını üzerlerine çekip küresel ısınmayı yavaşlatıyorlar. Bunlar, aynı zamanda karbondioksit gibi sera gazlarını da alıyorlar. Kısacası, okyanuslar olmasaydı şu anda yaşadığımız küresel ısınma çok daha fazla olurdu. ancak, bizler, küresel ısınmaya karşı gerekli önlemleri almazsak, bir süre sonra okyanuslar da zarar görmeye başlayacak. Okyanuslar ısıyı emmeye devam ederlerse buzlar daha çok eriyecek ve deniz seviyesi yükselecek. Ayrıca, okyanus daha çok karbondioksiti almak zorunda kalırsa sulardaki asit oranı artabilir. Bu da su altındaki yaşamın zarar görmesi demek. Bunun için ne yapıp edip küresel ısınmayı önce yavaşlatmak sonra da durdurmak için acil tedbirler almak gerekiyor.
Mojib Latif ve Jochem Marotzke’ye son olarak şu soruyu soruyorum: “Küresel ısınmanın üstesinden gelmek için neler yapılmalı; insanlara ne mesaj göndermek istersiniz?”
Latif: Mesajım şu: Hala küresel ısınmayı belirli bir seviyede tutabiliriz ve bu ısınmanın yeryüzündeki hayata ve insanların yaşamasıza olanak verecek bir seviyede kalmasını sağlayabiliriz. Önümüzdeki 10-20 yıl içinde karbon temelli teknolojiyi, yani petrolle, kömürle çalışan santralleri ve benzer teknolojileri yenilenebilir enerji kaynaklarıyla değiştirmemiz gerek. Bunun mümkün olduğunu biliyoruz, mesela güneş enerjisini kullanarak çöllerde enerji üretebiliriz, rüzgâr gücünü kullanabiliriz, yerkabuğunun derinlerinden gelen jeotermal enerjiyi kullanabiliriz, pek çok imkân var. Bence bunu anlayabilir ve hemen harekete geçersek bizi çok güzel bir gelecek bekliyor.
Marotzke: Bence, günlük hayatta yapabileceğimiz şeyler var, bizim burada kuzeydoğu Avrupa’da yapabileceğimiz şeylerden biri, etkili bir ısı yalıtımı sağlamak. Batı ve kuzey Avrupa’da en fazla enerji tüketimine neden olan şey ısınma. Eğer evlerimizin ısı yalıtımı iyi olursa enerji tüketimimiz önemli ölçüde azalır. Tabii yazın havanın sıcak olduğu yerlerde klima kullanılıyorsa aynı şey geçerli. Eğer eviniz iyi yalıtılırsa soğutma için daha az enerji harcarsınız. Bir başka unsur da ulaşım. Toplu taşıma özel araçlardan çok daha efektif.

SON SÖZ

Avrupalı iklimbilimcilerle konuşunca ortaya şöyle bir resim çıkıyor. Bu soğuklar küresel ısınmanın yerini almayacak. Yani, insanoğlunun yarattığı küresel ısınma aynen devam ediyor. Bu soğuklar sadece 10 ya da 20 yıl sürecek bir ara dönem; bir mola o kadar. Burada asıl önemli olan dünyadaki herkesin küresel ısınmaya karşı bir an önce harekete geçmesi.

4 Aralık 2012 Salı

Durban Konferansı Uluslararası Toplumun İklim Değişikliğine Tepkisinde Çığır Açtı.

(Durban, 11 Aralık 2011) – Güney Afrika'nın Durban kentinde toplanan ülkeler, ortalama küresel sıcaklık artışını 2 santigrat derecenin altında tutmak için sera gazı emisyonlarını azaltmakla ilgili ortak arzuyu artırma ihtiyacını kabul etmenin yanı sıra uluslararası toplumun iklim değişikliğine tepkisinin geleceği ile ilgili çığır açıcı bir adım attılar.
Güney Afrika Uluslararası İlişkiler ve İşbirliği Bakanı ve Durban BM İklim Değişikliği Konferansı başkanı Maite Nkoana-Mashabane, “Bugün herkesin iyiliği için ve küresel vatandaşlık yönünde önemli adımlar attık. Bugün Durban'daki başarımızın yarını kurtarmakta merkezi bir rolü olacağına inanıyorum,” şeklinde konuştu.(COP17/CMP7)
Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (UNFCCC) İdari Sekreteri Christiana Figueres şunları söyledi: “Bu anlaşmayı gerçekleştiren ülkeleri selamlıyorum. Kendi özel amaçlarını bir kenara koyarak ortak bir amaçta, iklim değişikliği için uzun vadeli bir çözümde birleştiler. Uzun ve yoğun bir konferansı tüm temel konuları kapsayan tarihi bir anlaşmaya dönüştürdüğü için Güney Afrika Başkanına yürekten teşekkür ederim”
Durban'da hükümetler iklim değişikliği hakkında, 2015'ten geç olmamak üzere mümkün olan en erken sürede evrensel bir yasal anlaşmayı benimsemeye karar verdiler. Durban Platformu İleri Eylemleri Geçici Çalışma Grubu adlı yeni bir grup bu konuda derhal çalışmalara başlayacak.
38 sanayileşmiş ülkeyi içeren devletler 1 Ocak 2013 itibarıyla Kyoto Protokolünün ikinci taahhüt dönemi üzerinde anlaşmaya vardı. Her şeyi hızla açıklığa kavuşturmak için bu ikinci döneme taraf ülkeler geniş ekonomi hedeflerini nicel emisyon sınırlarına ya da azaltma hedeflerine çevirerek 1 Mayıs 2012 itibariyle gözden geçirilmesi için sunacaklardır.
Bayan Figueres “Bu çok önemli çünkü Kyoto Protokolünün muhasebe kuralları, mekanizmaları ve piyasaları küresel iklim faaliyetlerini geliştirmek üzere etkili araçlar ve geleceğin anlaşmalarına bilgi sağlayacak modeller olarak kalacak,” dedi.
Ayrıca, farklı ülkelerin ortak fakat farklılaştırılmış sorumluluklarını da göz önünde bulundurarak, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler için emisyon azaltımlarının bildirimine yönelik belirgin şekilde geliştirilmiş bir çerçeve üzerinde de anlaşmaya varıldı.
Küresel bağlamda sera gazının azaltılması için yol haritası çıkarmanın yanı sıra Güney Afrika'da toplanan ülkeler geçen yıl Meksika, Cancun'da kabul edilen, gelişmekte olan ülkelere destek paketinin tümüyle uygulamaya konmasına da karar verdiler.
Bu konuda Bayan Figueres, “Bu, başta en fakir ve iklim değişikliğinden en çok etkilenenler olmak üzere, gelişmekte olan dünya için acil desteğin de zamanında başlayacağı anlamına geliyor,” dedi.
Paket, 2012 yılında tümüyle faaliyete geçmiş olacak bir Yeşil İklim Fonu, küresel çapta adaptasyon faaliyetlerinin koordinasyonunu geliştirmek amaçlı bir Adaptasyon Komitesi ve bir Teknoloji Mekanizmasından oluşuyor (ayrıntıları aşağıda bulabilirsiniz).
Belirli alanlarda ilerleme taahhüt etmekle birlikte hükümetler, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin emisyonları azaltma taahhütlerinin toplamının ortalama küresel sıcaklık artışını 2 santigrat derecenin altında tutmak için yeterli olmadığını da kabul etti.
Bu yüzden BM İklim Değişikliği sürecinin eyleme geçme arzusunu artırması gerektiğine ve IPCC Beşinci Değerlendirme Raporu ve 2013-2015 küresel Gözden Geçirme Raporunun iklim bilimi ışığında yürütülmesine karar verildi.
UNFCCC İdari Sekreteri “Bu tarihlere uyulması gerektiği açık olmakla birlikte küresel bazda artan iklim eylemleri dalgasının gerisinde kalan ülkeler, vatandaşlar ve şirketler Durban'ın düşük emisyonlu, iklime dayanıklı geleceğe giden yolu aydınlattığını bilerek güvenle ileri atılabilirler,” açıklamasında bulundu.
Bir sonraki önemli UNFCCC İklim Değişikliği Konferansı COP 18/ CMP 8, 26 Kasım - 7 Aralık 2012 tarihleri arasında Katar'da, Kore Cumhuriyetinin yakın işbirliği ile düzenlenecek.
Durban'daki COP 17'de alınan bazı önemli kararların ayrıntıları
Yeşil İklim Fonu
· Ülkeler şimdiden başlangıç maliyetlerine katkı sunacaklarını taahhüt etmeye başladılar ki bu 2012 yılında başlanabileceğini ve aynı zamanda gelişmekte olan ülkelerin fona erişmeye hazır hale gelmelerine yardım edilebileceği, temiz enerji geleceği kurma ve mevcut iklim değişikliklerine adapte olabilme çabalarına katkıda bulunulabileceği anlamına gelmektedir.
  • Bir Daimi Komite, UNFCCC bağlamında iklim finansmanını izleyecek ve Taraflar Konferansına yardım edecek. Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin eşit temsil edileceği 20 üyeden oluşacak.
  • İklim değişimi finansmanının ilerlemesini arttırmaya katkıda bulunacak ve farklı yerlerden gelen kaynakların harekete geçirilmesi seçeneklerini analiz edecek, uzun vadeli finansmana odaklı bir çalışma programı kabul edildi.
  • Adaptasyon
  • 16 üyeden oluşan Adaptasyon Komitesi küresel çapta adaptasyon faaliyetlerinin koordinasyonunu geliştirme çabaları hakkında COP'a rapor sunacak.
  • Başta en fakir ve etkiye en açık olanlar olmak üzere ülkelerin adapte olma kapasiteleri güçlendirilecek. Ulusal Adaptasyon Planları gelişmekte olan ülkelerin iklim değişikliğine karşı zayıflıklarını değerlendirmeye ve azaltmaya olanak sağlayacak.
  • En zayıf olanlar iklim değişikliğine bağlı sert hava koşullarından kaynaklanan zarar ve kayıplara karşı daha iyi koruma alacak.
Teknoloji
  • Teknoloji Mekanizması 2012 yılında tam olarak faaliyete girmiş olacak.
  • Mekanizmanın Operasyonel kolunun (İklim Teknolojisi Merkezi ve Ağı) tam iş tanımı ve belirgin bir ev sahibi ülke seçme prosedürü üzerinde anlaşmaya varıldı. UNFCCC sekreterliği 16 Ocak 2012'de ev sahibi tekliflerini almak için çağrıda bulunacaktır.
Gelişmekte olan ülke destek faaliyetleri
  • Hükümetler, gelişmekte olan ülkelerin mali destek gerektiren azaltıcı faaliyetlerini desteklerle eşleştirmek için bir kayıt oluşturmak üzerinde anlaşmaya vardılar. Kayıt esnek, dinamik ve web tabanlı bir platform olacaktır.
Diğer önemli kararlar
  • İklim değişikliği faaliyetlerinin ve politikaların istenmeyen sonuçları üzerine bir forum ve çalışma programı belirlendi.
  • Kyoto Protokolü Temiz Kalkınma Mekanizmaları uyarınca hükümetler karbon yakalama ve depolamaya imkan tanıyan prosedürler benimsediler. Bu kılavuzlar çevresel bütünlüğü sağlamak için beş yılda bir gözden geçirilecek.
  • Hükümetler gelişmiş ülkelere Sözleşme altındaki hedeflerini ya da taahhütlerini yerine getirmelerine yardımcı olacak piyasa tabanlı yeni bir mekanizma geliştirmeyi kabul ettiler. Bunun ayrıntıları 2012'de belirlenecek.
UNFCCC Hakkında
Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (UNFCCC) 195 tarafı ile neredeyse evrensel kapsama sahip olup 1997 Kyoto protokolünün atası sayılan sözleşmedir. Kyoto Protokolü UNFCCC'ye taraf 193 ülke tarafından onaylanmıştır. Protokol ile yüksek düzeyde sanayileşmiş ve piyasa ekonomisine geçiş süreci yaşayan 37 Ülke, yasal bağlayıcılığa sahip emisyon sınırlamaları ve azaltma taahhütleri altındadırlar. Her iki sözleşmenin nihai hedefi atmosfere salınan sera gazı konsantrasyonlarını insanların iklim sistemine zararlı müdahalelerini engelleyecek bir düzeyde tutmaktır.(iklimdeğişikliği)

3 Aralık 2012 Pazartesi

Türkiye iklimde yine sınıfta kaldı!


Doha’da açıklanan rapora göre Türkiye’nin iklim karnesi kırıklarla dolu, iklim karnesi ile sondan 5. ülke oldu!

3 Aralık 2012- Bugün (saat 11:30’da) Doha-Katar’da İklim Değişikliği Performans Endeksi açıklandı. Salımların %90’ından sorumlu 58 ülkenin değerlendirildiği rapor ile, ülkeleri iklim değişikliği ile ilgili son performansları değerlendirildi. Türkiye listede “en kötü ülkeler” kısmına girerek sondan 5. oldu.
Sıralamada, iklim değişikliği için gerekli adımları atan ülke olmadığı için ilk 3 sıranın boş bırakıldığı listede, seragazı salımlarında ve politikalarda gösterdiği ilerleme nedeniyle Danimarka 4. Sırayı alarak listenin en üstünde yer aldı. 5. Sırada İsveç yer alırken, krize rağmen iklim politikalarını sürdüren Portekiz 6. sıraya çıktı.
Türkiye’nin iklim karnesi hep zayıf
2011 yılında 58. sırada yer alan Türkiye, bu yıl  57. sıraya çıksada, en kötü ülkeler arasında yer aldı. Türkiyenin ardında, iklim müzakerelerini baltalayan Kanada ve petrol ve doğalgaz zengini Kazakistan, İran ve Suudi Arabistan yeraldı.
Raporu değerlendiren 350 Ankara, Türkiye’nin kömür ve petrol merkezli ekonomisini devam ettirmek için salım azaltım hedefi vermediğini belirtirken sonucun iklimi değiştiren politikalarının yansıması olduğunu belirtti. Açıklamada “Türkiye’nin 2012 yılını kömür yılı ilan etti, en fazla salım arttıran ülkelerin başında geliyor ve çılgınlığı iklim kurtarmakta değil değiştirmekte görüyor. Doha’da da Türkiye’nin ikinci kez aldığı “günün fosili” ödülü ile artık kamuoyunun dikkatini çekti. Ancak iklim karnesindeki kırıklarla kötü örnek oluyor” denilirken Türkiye, rapora göre, kendisi gibi endüstrileşen ülkeler sınıfında da en sonda yer aldığı belirtildi.
Rapor Hakkında:
Germanwatch ile Küresel İklim Ağı-Avrupa’nın (Can Europe) birlikte hazırladığı İklim Değişikliği Performans Endeksi dünyadan 230 iklim ve enerji uzmanın yardımı ile  hazırlanıyor. Endeks, toplam seragazı salımından ülke politikalarına kadar çeşitli kıstaslara göre hazırlanıyor. Raporan bazı başlıklar:
-       İlk üç sıranın iklim değişikliği kaynaklı sıcaklık artışını 2 C’nin altında tutacak hedefte kendi görevini yerine getiren ülke olmadığı için boş bırakıldı.
-       Seragazı salımlarında ve politikalarda gösterdiği ilerleme nedeniyle Danimarka 4. Sırayı alarak listenin en üstünde yer aldı. 5. sırada İsveç yer alırken, krize rağmen iklim politikalarını sürdüren Portekiz 6. sıraya çıktı.
-       Geçen seneki listede ilk sıralarda yer alan Almanya, yenilenebilir enerjideki hızını kaybettiği için listede 8. Sırada yer aldı.
-       Dünyanın en fazla salımlarını yapan ABD 43. Çin ise 54. Sırada yer aldı.
-       Ev sahibi Katar’ın listeye dahil edilmesi durumunda, S.Arabistan’dan da kötü bir performansa sahip olacağı raporda yeraldı.

2 Aralık 2012 Pazar

İşte doğalgaz faturasını düşürme yöntemleri...


Doğal gazın verdiği rahatlık yanında cebe verdiği ızdırabıda unutmamak gerek. Isınacağız derken cebinizi yakmayın.
İşte doğalgaz faturasını düşürme yöntemleri...
1- İlk olarak uzman kişilerden yardım alarak ile bina yalıtımı yapılmalıdır.
2- Çift camlı pencere kullanılmaya dikkat edilmeli, soğuk ve sıcak havanın geçişlerini önleme babında.
3- Dışarı açılan kapıların sızdırmazlığı sağlanmalıdır.
4- Perdelerin kalın pencereyi kapatan, radyatörlerin de önünü ve üstünü kapatmamasına dikkat etmek gerekir.
5- Özellikle kuru havada soğuk daha fazla hissedilmektedir. Bu sebepten dolayı kışın sık sık odalar nemlendirilmelidir.
6- Kış aylarında oda havalandırması kısa süreyle pencerelerin tam açılarak yapılmalıdır.
7- Radyatörlerin, peteklerin üzeri ve önü estetik olsun diye kapatılmamalıdır. Radyatör arkasındaki duvara folyolu levhalar konulursa daha çok verim alınabilir. Böylece ısı duvara geçmeden aliminyum levhalar sayesinde odaya yayılabilir.
8- Doğal gazdan sonra kullanılmayan baca delikleri kapatılmalıdır.
9- Kombiyi sürekli açılıp kapatılmasından ziyade bunun yerine düşük ayarda sürekli çalışır olması gerekir.
10- Zaman ayarlı termostat kullanılmalı; kapı, pencere ve ısı veren cihazlardan uzağa monte edilmelidir. Ve termostat 19 derece olan konfor sıcaklığına, su termostatı ise 50 dereceye ayarlanmalıdır.

11- Merkezi sistem ile ısınan binalarda kazanı kapamak yerine düşük ısıda yakmaya devam edin.Böylece binayı soğutmamış olursunuz.

12- mutlaka radyatörlere termostatik ayarlı radyatör vanaları takın.Böylece hem faturadan hemde enerjiden tasarruf yapmış olursunuz.
Bu 10 adet doğal gaz fatura düşürme yöntemi ile az da olsa faturanız daha hesaplı gelecektir.

Küresel ısınmanın yerini küresel soğuma mı alıyor?


Bu araştırma ve araştırmada yer alan röportajlar Mithat BEREKET tarafından hazırlanmış olup 28 Ocak 2010 tarihli Pusula programında yayınlanmıştır.

Geçtiğimiz kış özellikle Avrupa’nın kuzeyi adeta mini bir buz çağı yaşadı. Sıcaklıklar eksi 22 dereceye kadar düştü. Avrupa’nın en güçlü, refah düzeyi en yüksek ülkelerinde yüzlerce insan soğuktan öldü. Bu durum karsında pek çok  bilim adamı küresel ısınmayı sorgulamaya başladı. Herkesin kafasındaki soruysa aynı idi: Küresel ısınmanın yerini şimdi de küresel soğuma mı alıyor?
Avrupa, geçtiğimiz yıl soğuklara teslim oldu. Dondurucu soğukların ilk sinyali, 2009’un sonunda geldi. 2009’un bitimine iki hafta kala, İtalya’dan İngiltere’ye, Avusturya’dan İspanya'ya kadar pek çok ülke vatandaşlarını yaklaşan aşırı soğuklara karşı uyardı. Birkaç gün içinde etkisini gösteren soğuk hava, ilk önce Avrupa’nın ulaşım yollarını vurdu. Paris’te eksi 4 dereceye düşen sıcaklığa kar yağışı da eklenince, İngiltere’nin kıta Avrupa ile bağlantısı kesildi. Manş denizinin altından geçerek İngiltere’yi Fransa’ya bağlayan tünelde altı Eurostar treni ani sıcaklık değişimi yüzünden bozuldu. 2500 yolcu 15 saat boyunca denizin altındaki tünelde mahsur kaldı.
Aslında, bu Avrupalıları bekleyen sorunların sadece başlangıcıydı. Fransa’da sıcaklık eksi 23 derecelik rekor değerlere düşerken Avrupa’nın dört bir yanından uçak seferlerinin iptal olduğu haberleri gelmeye başladı. Londra’nın iki havalimanı, Almanya’nın en büyük havalimanlarından Duesseldorf International ve Belçika’nın en büyük üç havaalanı kalkışa ve inişe kapandı. Kar fırtınası yüzünden Hollanda’nın diğer Avrupa ülkeleriyle demiryolu bağlantısı kesildi. Ülkedeki bütün büyük şehirlerde otobüs ve tramvay seferleri durduruldu.
Soğuk hava sadece kuzey Avrupa’da değil, Akdeniz kıyısındaki ülkelerde de hayatı felç etti. Madrid’de termometreler eksi 3 dereceyi gösterirken, sıcaklığın eksi 18'e kadar düştüğü İtalya karlar altında kaldı. Başkent Roma’nın iki havaalanı da kapandı. Kar fırtınası yüzünden binlerce kişi yollarda mahsur kaldı. Dondurucu soğukta mahsur kalanları kurtarmak için polisin gücü yetmeyince İtalyan ordusu devreye girdi. Ordu, bu iş için 5600 asker görevlendirdi.
Hayatı durma noktasına getiren soğuk hava ve kar fırtınaları devam ederken Avrupa’dan bu kez ölüm haberleri gelmeye başladı. Soğuk hava dalgasının ilk 10 gününde Fransa’da 2, Ukrayna’da 27, Polonya’da 79 kişi donarak öldü. Ölenlerin çoğu soğuğa sokakta yakalanan evsizlerdi.
Avrupa, yeni yıla adeta soğuktan donmuş halde girdi. Ancak, sorunlar bununla bitmedi. 2010'un ilk günlerinde Avrupa’da ilkini mumla aratacak, ikinci bir soğuk hava dalgası başladı. İngiltere’de yoğun tipi ve eksi 16 dereceye kadar düşen sıcaklıklar yüzünden binlerce kişi yollarda, havaalanlarında ve tren istasyonlarında mahsur kaldı. 30 yılın en soğuk kışını yaşayan İngiltere’de belediyelerin tuz stokları bile tükendi. Karla kaplı yolları açmak için Amerika ve ispanya'dan tuz sipariş edildi. Soğuk hava yüzünden futbol maçları dâhil pek çok spor karşılaşması da iptal oldu.
Kar yağışı İngiltere’nin ardından güneye inerek Fransa ve Almanya’yı esir aldı. Buralarda da ulaşım tam anlamıyla felç oldu. Avrupa’nın en büyük üçüncü havalimanı olan Frankfurt havaalanında uçuşlar durdu. Kar yağışının en yoğun olduğu iki gün içinde görevliler kalkış ve iniş pistlerinden tam 414 ton kar temizledi. Ama bu yoğun çalışma bile iptal edilen uçuş sayısının rekor seviyelere ulaşmasına engel olamadı. Karayollarında da durum farksızdı. Eksi 30 dereceyi aşan soğuk ve yoğun kar yağışı yüzünden on binlerce kişi otoyollarda mahsur kaldı. Ülkenin kuzey eyaletlerinde acil durum ilan edildi.
Fransa kardan Almanya kadar etkilenmese de özellikle hava ulaşımında ciddi sorunlar yaşadı. Ülkede beş havaalanı kapandı. Paris’teki havalimanlarında her dört uçuştan biri iptal edildi.
Kuzeyden gelen aşırı soğuklardan ispanya da etkilendi. Termometrelerin sıfırın altına düşmesine pek alışık olmayan başkent Madrid’de bile yollar karla kaplandı. Sıcaklık eksi 11 dereceye kadar düştü.
Bu ikinci soğuk hava dalgasıyla birlikte soğuktan ölenlerin sayısı Polonya’da 122'ye, İngiltere’deyse 22'ye yükseldi. Almanya’da 9 evsiz donarak öldü, ispanya'da üç, İsviçre’de ise 22 kişi çığ altında kalarak hayatını kaybetti.
Avrupa’da bunlar olurken on binlerce kilometre mesafedeki Çin’de de durum farklı eğildi. Son 50 yılın en soğuk kışını yaşayan Çin’de sıcaklık eksi 28 dereceye kadar düştü. Aşırı soğuklarla birlikte elektriğe ve kömüre olan talep de artınca ülkede ciddi bir enerji sıkıntısı ortaya çıktı. Çin’in büyük bir bölümüne elektrik verilemedi. Ülke genelinde elektrik kısıntısı yapıldı.
Şimdi herkes aynı soruyu soruyor: Bu soğuklar daha ne kadar devam edecek? Küresel ısınmanın yerini bu soğuklar mı alıyor? Bu konuda araştırmalar yapan en önemli  bilim adamlarından biri de Almanya’daki Kiel Üniversitesi'nden Prof. Dr. Mojib Latif.
Profesör Mojib Latif, sadece Almanya’nın değil tüm dünyanın en önemli okyanus araştırma merkezlerinden birinin başında. Kiel üniversitesine bağlı olarak kurulan Leibniz Deniz Bilimleri Enstitüsü özellikle okyanuslardaki hareketleri ve iklim değişikliklerini inceliyor. Bu enstitünün 4 araştırma gemisi ve birkaç özel araştırma denizaltısı bulunuyor. alman hükümetinden mali destek alan enstitünün Kiel’de bulunması da tesadüf değil.
Hamburg’un yaklaşık 90 kilometre kuzeyinde bulunan Kiel, Almanya’nın Baltık denizine açılan en önemli limanı durumunda. ama daha da önemlisi Kiel kanalının giriş noktası da burada bulunuyor. Baltık denizini kuzey denizine bağlayan insan yapısı bu kanal, dünyanın en yoğun kullanılan suyolu. Bütün bu coğrafi avantajlar yüzünden Almanya’nın en büyük deniz üssü de Kiel’de bulunuyor.
işte, böyle bir yerde bulunan denizbilimleri enstitüsünde, kalabalık bir araştırma ekibini yöneten Profesör Latif, yaptıkları önemli bir araştırmanın sonuçlarını 2008’de yayınladı. Buna göre, dünyamız 10 ya da 20 yıl sürecek bir soğuk döneme girecekti. Kışlar önümüzdeki dönemde daha soğuk; yazlarsa daha serin geçecekti. aradan geçen yıllar Mojib Latif ve ekibini haklı çıkardı. O dönemde gelecekle ilgili öngörüleri pek ciddiye alınmayan Pakistan asıllı bu okyanus bilimci, bir anda dünya medyasının yeni gözdesi durumuna geldi.
İşte Prof. Dr. Mojib Latif’in küresel ısınmanın yerini küresel soğuma mı alıyor sorularına ilişkin açıklamaları:

“Küresel Isınmayı Telafi Edecek Bir Soğuma Yaşanıyor”

Latif: Dünyanın şu anda uzun vadeli bir ısınma eğilimi içinde olduğunu biliyoruz. Bu, sera gazlarının salınımı ve karbondioksit artışı gibi biz insanların neden olduğu şeylerden kaynaklanıyor. Ama şunu da biliyoruz ki iklimde doğal değişimler de oluyor. Biz de kapsamlı bir araştırma yaparak on yıl içinde meydana gelecek bu doğal iklim değişimlerini tahmin etmeye çalıştık ve bu değişimler sonucu dünyada küresel ısınmayı telafi edecek bir soğuma yaşanacağı sonucuna vardık. Yani önümüzdeki yıllarda dünyada küresel ısınmaya bağlı bir sıcaklık artışı yaşanmayacak ve hatta belki de sıcaklıklar birkaç derece düşecek. Kışlar daha soğuk; yazlarsa saha serin geçecek. Biz buna iç dalgalanma diyoruz. Bu da iklim sisteminin, bu dalgalanmayı kendi kendine ürettiği anlamına geliyor. Bu dalgalanmanın meydana gelmesi için dışarıdan bir kuvvete ihtiyaç yok. Bu tür dalgalanmalar her zaman yaşanır. Mesela geçtiğimiz yüzyıla bakarsanız, genel bir ısınma eğilimi görürsününüz, ama aynı zamanda bu uzun vadeli sıcaklık artışıyla birleşen kısa süreli soğuk dönemler de yaşanır. Burada genel eğilimin değişiminden değil; buna eklenen küçük iniş çıkışlardan söz ediyoruz.
(Profesör Latif, araştırmaları sonunda ulaştıkları sonucu bize bir grafik yardımıyla anlatımayı sürdürüyor) 1960’dan itibaren yerkürenin ortalama sıcaklığına baktığınızda ısınmanın giderek arttığını görürsünüz. İnsanoğlunun neden olduğu bu ısınma eğilimine göre, 2010 yılına gelindiğinde şayet son soğuk hava dalgası olmasaydı ısının nasıl artacağı burada kırmızıçizgiyle gösteriliyor. Ancak, doğal nedenlerden kaynaklanan ve 2010’dan itibaren devreye giren soğuklar dünyanın sıcaklığını 10 ya da 20 yıl boyunca, belli bir oranda azaltacak. Küresel ısınmanın etkileri belki telafi edilecek. Buzullardaki erime duracak. Fakat bu, bir ara süreç, olacak. Yeşil çizgilerle gösterilen bu dönem bittiğinde ısınma yine kaldığı yerden devam ediyor olacak.
Mojib Latif bu noktada, iklim değişikliğinde okyanusların önemine dikkat çekiyor.
Latif: Burada okyanuslar çok önemli. Dünyanın 3'te 2'si okyanuslarla kaplı. Okyanuslardaki soğuma 1000 metre derinlikten itibaren başlar, 5000 metreye kadar gider. İklimi asıl etkileyen de işte bu dipteki sulardır. Çünkü okyanuslarda akıntılar vardır. Buna göre belirli bir zaman sürecinde bu sular yüzeye çıkar ve iklimi etkiler. Kaldı ki, bu akıntılar düzenli değil. Zaman içinde, atmosferle etkileşim içinde değişiyorlar. Bu değişimler döngüsel akıntılar; yani, bir dönem sıcak, bir dönem soğuk oluyor. Bizim saptamalarımıza göre bu akıntılar şu anda soğuk döneme girmiş durumda. yani, dünyadaki okyanusların büyük bölümünde sıcaklıklar düşecek, bu da küresel ısınmayı dengeleyecek. Küresel ısınma ortadan kalkmayacak ama okyanuslardaki soğuma küresel ısınmayı telafi edecek ve önümüzdeki on yıl içinde sıcaklıklar büyük olasılıkla daha fazla artmayacak ve hatta belki de biraz düşecek. Bu arada, şu noktanın da altını çizmemiz lazım: iklim değişikliği klasik anlamda küresel bir yapıya sahip değil. Yani, her zaman bölgesel farklılıklar var. Örneğin, küresel ısınma kutba yakın bölgelerde, tropik bölgelerde olduğundan daha güçlü. Aynı şekilde, karadaki ısınma, denizlere kıyasla daha güçlü. Yani bu tür tipik farklılıklar var. Okyanus akıntıları da iklimde ülkeden ülkeye, kıtadan kıtaya farklılık gösteren değişikliklere yol açıyor. Bu nedenle, her yerde; her ülkede aynı olayların yaşanmasını bekleyemeyiz. Her zaman bölgesel farklılıklar olacaktır. Küresel ısınmadan bahsederken dünyayı bir bütün olarak ele almanız ve dünyanın ortalama sıcaklığını ölçmeniz gerekir.
Bu iç dalgalanmaları; örneğin bu son soğuma eğilimini nasıl ölçüyorsunuz? Okyanus sularının sıcaklıklarını ölçmek için bir yöntem; bir sistem var mı?”sorusuna şu yanıtı veriyor:
Latif: Prensipte, önümüzdeki on-yirmi yıl için bir tahminde bulunabilmek için okyanustan veriler almamız ama bu verileri sadece okyanus yüzeyinden değil, daha derinlerden, 500 metre, 1000 metre derinden almamız gerekir. Ne yazık ki elimizde bu derinliklerden alınmış veriler yok. Şu anda elimizdeki son 50 yıla, 100 yıla ait veriler hep okyanusun yüzeyinden ölçülmüş sıcaklık değerleri. düzenli olarak, okyanus-aşırı yolculuk yapan gemilerle toplanmış veriler. Ama son yıllarda bağımsız cihazlarla, yüzer cihazlarla topladığımız veriler de yavaş yavaş artıyor. Bu cihazlar gemilerden bırakılıyor ve okyanusun derinlerine dalarak burada ölçümler yapıyor. Yaklaşık iki hafta sonra da yüzeye çıkıp topladıkları verileri uydular aracılığıyla dünya çapındaki iletişim ağına gönderiyorlar. Geçmişte elimizde fazla veri yoktu ama artık daha fazla veri toplayabiliyoruz. Ve bu sayede kısa vadeli tahminler yapabiliyoruz

“Küresel Isınmaya karşı şimdi harekete geçme zamanı”

Peki, sizce bu soğuk dönemden sera gazlarının yol açtığı zararı telafi etmek için; küresel ısınmanın neden olduğu zararları düzeltmek için yararlanamaz mıyız?” sorusuna Latif’in verdiği yanıt çok enteresan:
Latif: Bakın, küresel ısınmadaki bu duraklamanın, küresel ısınmanın geleceğine yönelik herhangi bir etki oluşturacağını bekleyemeyiz. Yani, küresel ısınma devam ediyor. Okyanuslardaki bu değişimler sadece küresel ısınmayı görünmez kılıyor. Bu ısınmada bir duraklama oluşturuyor. Ama bu iç dalgalanmalar sona erdiğinde küresel ısınmanın etkisi tekrar hissedilir hale gelecek. Sıcaklık tekrar artışa geçecek ve bu kez bu artış son 50-100 yıldan çok daha hızlı olacak. Ama haklısınız bir şeyler yapacaksak şimdi harekete geçmemiz gerek. Bunu şu anda, bu kritik süreçte başarmamız lazım. Tüm ülkelerin sera gazı salınımını azaltmak için bağlayıcı bir anlaşmaya imza atması şart.
Bu durumda görüyorum ki, sizin teoriniz, medyada farklı; hatta yanlış anlaşıldı ve kamuoyuna da yanlış yansıtıldı. Bak havalar soğuyormuş. Demek ki, küresel ısınma diye bizi aldatmışlar, diyenler oldu. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?”
Latif: Kendi deneyimlerimden öğrendiğim kadarıyla iklim bilimini medyaya anlatmak çok zor. Küresel ısınma, termometrelerimizin her geçen yıl yeni rekor sıcaklıklara ulaşılacağı anlamına gelmiyor. Küresel ısınma uzun vadeli bir ısınma eğilimi demek, sıcaklık artışları bazen çok fazla, bazen çok az olabilir, hatta bazen soğuma da yaşanabilir. Bunu halka anlatmak için sanırım daha fazla çaba sarf etmeliyiz. İnsanlar ancak bu şekilde iklimin ne olduğunu, iklim değişkenliğinin ne olduğunu, doğal değişkenliğin ne olduğunu, birkaç soğuk kış mevsiminin küresel ısınmanın bittiği anlamına gelmediğini anlayabilirler.

“Sıcaklıklar Dünyanın Farklı Bölgelerinde ve Farklı Ülkelerinde Değişimler Gösteriyor”

Almanya’nın ünlü Max-Planck Meteoroloji Enstitüsü uzmanları da soğuklar konusunda, Mojib Latif’ten farklı düşünmüyor. Ancak, 1975’den beri faaliyette olan bu enstitünün önde gelen uzmanlarında biri olan Jochem Marotzke, yaşanan soğuklar konusunda biraz daha farklı bir açıklama getiriyor:
Marotzke: Profesör Mojib Latif son derece haklı. Şu anda Avrupa, soğuk bir kış geçiriyor. 2000'lerin başından itibaren son 10 yıl, ölçümler başladığından bu yana yaşadığımız en sıcak 10 yıldı. Ama bu on yıl içinde sıcaklıklar pek değişmedi. Bu nedenle gerçekten de küresel ısınma bir duraklama dönemine girdi ve sıcaklıklar artmadı. Öte yandan, bu sıcaklıklar dünyanın farklı bölgelerinde ve farklı ülkelerinde değişimler gösteriyor. Bu farkların büyük bölümü jet akımına bağlı. Jet akımı, kışın hava durumunu belirleyen en önemli unsur. Bu, atmosferdeki çok güçlü bir hava akımı ve çok yüksekte seyrediyor. Batıdan doğuya ya da kuzeyden güneye hareket ediyor ve sıcaklıkların çok hızlı bir şekilde düşmesine ya da kısa mesafeler arasında büyük sıcaklık farklılıkları oluşmasına yol açıyor. En büyük sıcaklık değişimleri bu jet akımlarının bulunduğu yerlerde oluyor. Bu jet akımı sürekli hareket halinde; sürekli dolaşıyor. Kuzeye, güneye doğru hareket ediyor. Şu anda Avrupa üzerindeki jet akımı güneye kıyasla çok daha alçakta, yeryüzüne daha yakın. Bu yüzden hava Avrupa’da daha soğuk. Ama mesela burada hava çok soğukken Grönland ve Spitzberg tam tersine daha sıcak oluyor. Bunun temel sebebi jet akımının atmosferdeki hareketi. Bu nedenle birbirine çok yakın bölgelerde bile çok büyük sıcaklık farkları görülebiliyor.
Bu jet akımının izlediği belli bir yol var mı? Belli mevsimlerde belli hareketler yapıyor mu? Yani, bir sonraki hareketi öngörülebiliyor mu? diye soruyorum:
Marotzke: Evet, kuzey yarımkürede kış yaşanırken güneye iniyor. Yani, kuzey kutbundan ekvatora doğru hareket ediyor, bu nedenle hava soğuyor ve yazın da kutba yaklaşıyor. Mevsimsel olarak böyle bir hareketi var. Ama bu mevsimsel hareket sırasında tam olarak nereye gideceği ancak iki hafta önceden tahmin edilebiliyor. Hava tahminlerinin iki haftayla sınırlı olmasının sebebi de bu jet akımının hareketini en fazla iki hafta önceden tahmin edebilmemiz. Jet akımlarının hareketi düzensiz, ancak iki hafta sonrasını görebiliyoruz. Bunun ötesinde matematiksel olarak ifade edersek tam bir kaos var, öngörülmesi mümkün değil.

“Küresel Isınma Bu Dalgalanmaya Baskın Çıkacak”

Marotzke “Yani bu durum, doğayla ilgili tahminler yürütmenin hala çok zor olduğunu; doğanın çok karmaşık ve öngörülemez olduğunu mu gösteriyor?” sorusuna ise şu yanıtı veriyor.
Marotzke: Aynen öyle. Sıcaklıkların neden böyle durağan bir döneme girdiğini net olarak bilmiyoruz. Ama bildiğimiz bir şey var ki bu doğal bir dalgalanma. İklim bu tür öngörülemeyen doğal değişimler gösterebiliyor. Bazen bu doğal değişimler insanın yol açtığı küresel ısınmanın tersine etkiler doğuruyor, bazen de küresel ısınmaya paralel gidiyor. Son on yıl doğal dalgalanmaların küresel ısınmaya ters işlediği bir on yıldı. Bu nedenle de sıcaklıklar dengede kaldı.
“Sizce bu dalgalanma; bu soğuma ne kadar sürecek, ya da beklenenden daha uzun sürebilir mi?”
Marotzke: Uzun sürmesi muhtemel. Ancak, ne olursa olsun, er ya da geç küresel ısınma bu dalgalanmaya baskın çıkacaktır. ama bizim bu soğuma döneminin ne kadar süreceğine dair çalışmalarımız henüz çok erken bir safhada. Şimdilik sadece önümüzdeki 10 yıl için tahmin yapabiliyoruz. Bu yüzden sıcaklıkların tekrar ne zaman yükselişe geçeceğini net olarak söyleyemiyoruz. Bütün bu belirsizliklere rağmen gelecekle ilgili doğru tahminler yapabilmek için de gelişmiş bilgisayarlardan; yani, süper bilgisayarlardan yararlanıyoruz.

Blizzard “Kar Fırtınası”

İlk bakışta sadece birer dolap gibi görünen bu kutuların içinde aslında dünyanın en büyük ve en hızlı bilgisayarlarından biri var ve bu dev bilgisayar sadece ve sadece iklim değişikliğini hesaplamak için kullanılıyor.
Birbirine bağlı 264 bilgisayardan oluşan bu süper bilgisayarın adı “Blizzard”; yani “kar fırtınası”. 1 ay önce hizmete giren bu dev bilgisayar, aynı zamanda dünyanın bilimsel alanda kullanılan en büyük ve en hızlı bilgisayarı durumunda. 20 terabyte; yani yaklaşık 20 bin gigabytelık bir ön-belleğe sahip olan Blizzard, saniyede tamı tamına 158 trilyon hesap yapabiliyor.
Yakından bakınca adeta bir canlı gibi görünen Blizzard evlerde kullanılan bilgisayarların yaklaşık 20 bin katı bir güce sahip. Süper bilgisayarın toplam ağırlığıysa 35 tonu buluyor. Almanya’nın Eğitim ve Araştırma Bakanlığı’nın finanse ettiği süper bilgisayarın fiyatı 70 milyon dolar ama  bilim adamları bu bilgisayarın paha biçilmez olduğunu söylüyor. Bu iklim hesaplama ve araştırma merkezinin uzmanlarından Michael Böttinger, Blizzard’ın kullanım alanlarını bakın nasıl anlatıyor:
Michael: Bu süper bilgisayarı bildiğimiz PC'lerle karşılaştırmak zor çünkü sistemdeki her bir bilgisayar çok çok hızlı ve hepsi de birbirine bağlı. Bu bilgisayar sadece iklim araştırmaları için kullanılıyor.Yani, bu süper bilgisayar iklim araştırmacıları için bir laboratuar niteliğinde. Bunu sadece iklim bilimciler kullanabiliyor. ve tabii bunu model geliştirme, temel araştırma ve "önümüzdeki yüz yıl içinde Almanya’da ya da Türkiye’de ne kadar bir sıcaklık artışı beklemeliyiz" gibi sorulara yanıt bulmak için; uygulamalı -araştırma amaçlı kullanıyorlar.
Yani Blizzard, atmosferdeki sera gazlarının seviyesini, okyanus sıcaklıklarını, kara sıcaklıkları gibi verileri iklimbilimcilerin yazdığı programlar çerçevesinde analiz ediyor ve atmosferin bu değişkenlere nasıl tepkiler vereceğini hesaplıyor. Hatta bu süper bilgisayar hortum gibi küçük bir alanda etkili olan doğa olaylarını bile önceden hesaplayabiliyor. Böylesine büyük ve detaylı iklim modellerinin paralel olarak işleyebilmesi için bu bilgisayarlar arasında çok hızlı bir bağlantı var.
Michael Böttinger, buradaki bilgisayarların birbirine nasıl bağlandıklarını göstermek için dolaplardan birinin arka kapağını açıyor. Bütün bu panelleri birbirine bağlayabilmek ve bu süper bilgisayarı ortaya çıkarmak için toplam 50 kilometre uzunluğunda kablo kullanılmış.
Michael: İklim simülasyonu için iklim sistemindeki süreçleri ve modellerin sınır koşullarını çok iyi anlamak gerekir. Sınır koşulları derken güneş, dünyanın şekli gibi değişmez koşulları ve atmosferdeki kimyasal bileşimi, mesela karbondioksit, metan gibi sera gazlarının oranını kastediyorum. Tabii yüzyıl sonrasında yapabileceğimiz insanların gelecekteki sera gazı salınımı üzerine senaryolar kurarak çalışmak. Bu senaryolarla ne kadar sera gazı ne kadar sıcaklık artışına yol açar, bunu hesaplıyoruz. ayrıca, bu süper bilgisayar yardımıyla dünyanın dört biryanından gelen verileri de bir araya getirip analizler yapıyoruz. Bu açıdan bakılınca merkezimizin bir başka özelliği ortaya çıkıyor. Şu anda iklim değişikliği konusunda dünyanın en geniş arşivine sahibiz diyebilirim.
Gerçekten de alman iklim hesaplama merkezinin koca bir katı tamamen arşive ayrılmış. Bu arşiv sistemi de en son teknolojiye göre kurulmuş. Bu gördüğünüz dolapların içinde onar bin adet dijital kaset var. toplam 6 dolaptaki kasetlerin toplam hafızasıysa 60 petabyte’ı; yani 60 bin terabyte’ı buluyor. daha anlaşılır bir şekilde söylersek, burada toplam 13 milyon dvd’nin alabileceği kadar veri saklamak mümkün. Üstelik bilim adamları bu dev arşive uzaktan internet kanalıyla ulaşıp istedikleri verileri anında alabiliyorlar. dolapların içindeki bu hassas robot kollar istenilen bilgileri taşıyan kasetleri bulup çıkarıyor ve bilgiyi yine bilgisayarlar aracılığıyla aktarıyor.

“İklim Değişimi, İnsanların Atmosfere Ne Kadar Sera Gazı Salacağına Bağlı”

Ancak, ilk bakışta tam bir teknoloji harikası gibi görünen bu süper bilgisayarlara temkinli yaklaşan  bilim adamları da var. Profesör Mojib Latif, bilgisayarlarla yaratılan iklim modellerinin her zaman gerçeği yansıtmadığına dikkat çekiyor.
Latif “Dünyanın geleceğini tahmin etmeye yönelik bilgisayarlı iklim modelleme çalışmaları hakkında ne düşünüyorsunuz” sorusuna şu yanıtı veriyor:
Latif: Her zaman için belirsizlikler vardır. Hiçbir model kusursuz değildir, hiçbir iklim modeli de kusursuz değildir. En büyük belirsizlik de insan davranışının gelecekte ne şekil alacağını bilmememizden kaynaklanıyor çünkü iklimin nasıl değişeceği büyük ölçüde bizim atmosfere ne kadar sera gazı salacağımıza bağlı. söz gelimi Kopenhag zirvesi karbondioksit salınımı konusunda başarıya ulaşsaydı, önümüzdeki on yıl içinde karbondioksit salınımı şu anki seviyenin çok altına düşürebilecek olsaydık, önümüzdeki yüzyılda sadece bir ya da bir buçuk derecelik bir sıcaklık artışı bekleyebilirdik. ama son 30-40 yıldır yaptığımızı yapmaya devam edersek 4-5 derecelik bir sıcaklık artışı yaşabiliriz. Bu belirsizlik dışında, modellerden kaynaklanan bir belirsizlik de var. modellerin sorunları var, hataları var, bu nedenle bu artış 4 derece mi olacak, en kötü olasılık mı gerçekleşecek, sıcaklık artışı 5 derece mi olacak, bunu net olarak söyleyemeyiz. ama modelin neden olduğu bu belirsizlik sera gazı salınımı senaryolarındaki belirsizlikten çok daha az.
Bu noktada önemli bir saptama yapmak gerekiyor. iklim değişikliğini incelemek ve gelecekte neler olacağını öngörmek için sadece süper bilgisayarlar yeterli değil. Burada asıl önemli olan atmosferdeki ve okyanuslardaki hareketleri sürekli izlemek ve bunlarla ilgili doğru, güvenilir bilgiler elde etmek.
Konuştuğumuz bütün iklimbilimciler, iklim değişikliği ölçümlerinin ya da tahminlerinin doğru biçimde yapılabilmesi için okyanusların önemine dikkat çekiyorlar. Bu yüzden Kiel’deki Leibniz Deniz Bilimleri Enstitüsü gibi kurumların sahip olduğu araştırma gemileri çok önemli.  Bilim adamaları bu gemiler yardımıyla hem derin okyanus sularının sıcaklığını ölçüyorlar hem de bu sularda yaşayan canlıları sürekli gözlüyorlar. Dünyaca ünlü bir Oceanolgy uzmanı; yani okyanus-bilimci olan Profesör Mojib Latif’in okyanuslar hakkında yürüttüğü araştırmaların önemli bir bölümü de denizlerde ve okyanuslardaki canlıların yaşamlarının incelenmesini kapsıyor. Bunun için deniz araştırmaları merkezinin alt katında mini bir akvaryum oluşturulmuş.
Burada, okyanuslardan kuzey denizi ya da Akdeniz balıklarına kadar farklı canlı türleri üzerinde araştırmalar yapılıyor. Değişen su sıcaklıklarının ve iklim değişikliğinin bu canlılar üzerindeki etkileri inceleniyor. Bazıları nadir bulunan bu balık türlerinin yaşadığı değişimler yakından takip ediliyor akvaryumun en çok ilgi gören sakinleri arasında bu denizatları da var. Doğada erkeklerinin hamile kalıp doğum yaptığı tek canlı türü olan denizatları deniz biyologlarıyla deniz jeologlarının ortaklaşa incelediği türlerden biri durumunda. akvaryumun dışına taşan havuzlarına sık sık hava Almanya çıkan ve Antartika’nın soğuk sularından gelen bu foklarsa okyanus akıntılarıyla ilgili araştırmaların baş aktörleri arasındalar.
Marotzke: Şurası bir gerçek ki, okyanusları gözlemlemek atmosferi gözlemlemekten çok daha zor. şu anda, okyanusların ilk iki bin metresi için bir gözlem ağı kurabildik. Kiel’deki merkez de bu ağın önemli bir parçası. Sistem 2002 yılından beri işliyor ve pek de fena değil. Ama uzun vadeli tahminler yapmak için büyük önem taşıyan daha derin sularda da ölçüm yapmamız şart. Ancak, ne yazık ki, buralarda çok az ölçüm yapabiliyoruz. Bu derinlikte bütün dünyayı kapsayan bir sistemimiz yok. Bir takım teknolojik gelişmeler var, bu da şu anda 2000 metreye kadar ölçüm yapan cihazların yakında ortalama beş bin metre derindeki okyanus zemininde ölçüm yapabileceği anlamına geliyor. Şu anki gözlem sistemimizdeki en büyük boşluk, okyanusun 2000 metreyi aşan derinliklerini göremiyor oluşumuz.

“Okyanuslar İklim Sisteminin Filleri Gibidir, Unutmazlar”

Anlaşılan okyanuslar hava koşullarını ve iklim değişikliklerini öngörmek için çok önemli. Bu önem nereden kaynaklanıyor, okyanusların rolü nedir, okyanus yüzeyindeki ve özellikle derinlerindeki sıcaklık ölçümleri neden bu kadar önemli” diye soruyorum, aldığım yanıt Mojib Latif ile benzer oluyor:
Marotzke: Okyanuslarla iklim sistemi arasındaki ilişki, bir makineyle volanı arasındaki ilişkiye benzer. Okyanuslar geç harekete geçer çünkü çok büyük bir su kütlesidir ve büyük bir ısı kapasitesi vardır, ama bir kez harekete geçtiğinde, yani bir kez ısınmaya başladığında o ısıyı çok uzun bir süre saklar. Yani okyanuslar iklim sisteminin filleri gibidir, unutmazlar. Öte yandan okyanusun bu kadar uzun süreli bir hafızaya sahip olması bizim daha uzun vadeli tahminler yapmamızı mümkün kılar. Atmosferin hafızası iki haftalıktır. Atmosferi gözlemleyerek iki haftadan daha uzun süreli tahminler yapamazsınız. Bunu uzun süredir biliyoruz. ama okyanusun hafızası çok güçlü olduğu için, okyanusun bugünkü durumunu bilirsek, birkaç yıllık tahminler yapabiliriz. Çünkü okyanus hafızasını hemen silemez, bugünkü durumu yıllarca hafızasında saklar. Bu durum önümüze hem bir zorluk çıkarır, çünkü okyanusta ölçümler yapmamız gerekir; hem de bize bir fırsat sunar, çünkü okyanusların durumunu bilirsek geleceğe dair pek çok şey söyleyebiliriz. Isıyı tutma kapasitesi açısından bakarsak okyanusun yüzeye en yakın iki metrelik kısmı, atmosferin tamamıyla aynı miktarda ısı saklayabilir. Oysa okyanusun derinliği beş bin metredir. Bu açıdan bakarsak, okyanuslar, atmosferin sakladığının iki bin katı kadar ısı saklayabilir. Okyanusun hafızasını bu kadar güçlü kılan da budur.
Konu ilginç geliyor, biraz daha açmak istiyorum: “Peki, ama okyanus hangi durumlarda soğur? yani okyanusun soğumasına neden olabilecek şeyler nelerdir?”
Marotzke: Bölgesel olarak baktığımızda bu konuda bir fikrimiz var. Örneğin, büyük okyanus’un tropikal bölgesini ele alırsanız, bu bölgenin batısı her zaman sıcaktır, doğu bölgesi, yani Peru açıklarıysa normalde soğuktur, çünkü derinden soğuk su gelir. Bazen dipten gelen bu soğuk su akımı güçlenir ve okyanusun bu kısmı bir süreliğine daha soğuk olur. Bazen bu akım zayıflar ve okyanusun ekvator çevresindeki kesimi daha sıcak olur. Okyanusun daha sıcak olduğu bu dönemlerde “El Ninyo” dediğimiz olgu meydana gelir. Bu, altı ay ile bir yıl arasında değişen bir sürede olur. Ayrıca daha geniş alanlarda, okyanus, kuvvetli rüzgârlar yüzünden de soğuyabilir. Kuvvetli rüzgârlar buharlaşmayı artırır, buharlaşma suyun soğumasına neden olur ve bu olay devamlılık gösterirse, okyanus bu soğuk dönemin izlerini de çok uzun bir süre taşıyacaktır. Muhtemelen son birkaç yıldır olan buydu. Özellikle, büyük okyanus yüzeyindeki sular oldukça soğuk. Bunun nedenini tam olarak anlayabilmiş değiliz, bu soğumayı gözlemliyoruz. Büyük okyanus güney ve kuzey yarım küredeki yüksek enlemlerde görece soğuk olduğu için atmosfer de soğuyor.Küresel ısınmanın aynı hızda devam etmemesinin nedeni de bu, küresel ısınmanın duraklama dönemine girmesi de bundan kaynaklanıyor.

“Bu Soğuk Dönem, Küresel Isınmanın Bir Sonraki 10 Yılda İki Kat Daha Hızlı Olacağı Anlamına Geliyor“

Latif’e sorduğum soruyu Marotzke’ye de yöneltiyorum: “Küresel ısınmanın bir duraklama dönemine girmesi iyi haber mi, yoksa kötü haber mi, kaybettiklerimizi yerine koymak için bize zaman kazandırabilir mi, yoksa kötü mü olacak? Ne düşünüyorsunuz?”
Marotzke: Ne yazık ki bize pek zaman kazandırmayacak çünkü bu görece soğuk dönemler normal, daha önce de yaşandı, 1990'larda yaşandı, 1980'lerde yaşandı, ama bu soğuk dönem aynı zamanda bir sonraki on yılda küresel ısınmanın iki kat hızlı olacağı anlamına geliyor. Çünkü bu doğal dalgalanma içinde ısınma safhasına geçildiğinde, bu doğal ısınma insan etkisiyle ortaya çıkan küresel ısınmayı güçlendiriyor ve küresel ısınma hızlanıyor. Bu yüzden bu ne iyi ne de kötü bir haber. Ama bir açıdan kötü haber olduğunu söyleyebiliriz, ama bu bilimsel değil, siyasi bir yaklaşım. Bu kötü bir durum çünkü küresel ısınmayı inkâr edenler, "küresel ısınma diye bir şey yok, iklimbilimcilerin ve siyasetçilerin uydurması", diyecekler. Bu kişiler bu sıcaklık artışlarındaki duraklamayı duyunca bu olayın tam anlamıyla üzerine atladılar ve bunu "küresel ısınma yoktur" iddiasına mazeret olarak kullanmaya başladılar. Bu ifadeler insanları yanlış yönlendiriyor, tamamen yanlış, ama bunları sürekli duyuyoruz. Bu açıdan bakınca, insanların küresel ısınmaya karşı etkili önlemler alması açısından bakarsak, bu soğuma iklim değişikliğini inkâr edenlerin oynadığı rol yüzünden siyasi tartışmaları zorlaştırıyor. Ama bilimsel açıdan bakarsak bunu olduğu gibi kabul etmemiz gerekir.

Küresel Isınmanın Üstesinden Gelmek İçin...

Okyanuslar, gezegenimizin iklim sistemi için çok önemli. Dünyanın yüzde 75’inden fazlasını kapsayan bu dev su kütleleri yeryüzündeki ısının bir kısmını üzerlerine çekip küresel ısınmayı yavaşlatıyorlar. Bunlar, aynı zamanda karbondioksit gibi sera gazlarını da alıyorlar. Kısacası, okyanuslar olmasaydı şu anda yaşadığımız küresel ısınma çok daha fazla olurdu. ancak, bizler, küresel ısınmaya karşı gerekli önlemleri almazsak, bir süre sonra okyanuslar da zarar görmeye başlayacak. Okyanuslar ısıyı emmeye devam ederlerse buzlar daha çok eriyecek ve deniz seviyesi yükselecek. Ayrıca, okyanus daha çok karbondioksiti almak zorunda kalırsa sulardaki asit oranı artabilir. Bu da su altındaki yaşamın zarar görmesi demek. Bunun için ne yapıp edip küresel ısınmayı önce yavaşlatmak sonra da durdurmak için acil tedbirler almak gerekiyor.
Mojib Latif ve Jochem Marotzke’ye son olarak şu soruyu soruyorum: “Küresel ısınmanın üstesinden gelmek için neler yapılmalı; insanlara ne mesaj göndermek istersiniz?”
Latif: Mesajım şu: Hala küresel ısınmayı belirli bir seviyede tutabiliriz ve bu ısınmanın yeryüzündeki hayata ve insanların yaşamasıza olanak verecek bir seviyede kalmasını sağlayabiliriz. Önümüzdeki 10-20 yıl içinde karbon temelli teknolojiyi, yani petrolle, kömürle çalışan santralleri ve benzer teknolojileri yenilenebilir enerji kaynaklarıyla değiştirmemiz gerek. Bunun mümkün olduğunu biliyoruz, mesela güneş enerjisini kullanarak çöllerde enerji üretebiliriz, rüzgâr gücünü kullanabiliriz, yerkabuğunun derinlerinden gelen jeotermal enerjiyi kullanabiliriz, pek çok imkân var. Bence bunu anlayabilir ve hemen harekete geçersek bizi çok güzel bir gelecek bekliyor.
Marotzke: Bence, günlük hayatta yapabileceğimiz şeyler var, bizim burada kuzeydoğu Avrupa’da yapabileceğimiz şeylerden biri, etkili bir ısı yalıtımı sağlamak. Batı ve kuzey Avrupa’da en fazla enerji tüketimine neden olan şey ısınma. Eğer evlerimizin ısı yalıtımı iyi olursa enerji tüketimimiz önemli ölçüde azalır. Tabii yazın havanın sıcak olduğu yerlerde klima kullanılıyorsa aynı şey geçerli. Eğer eviniz iyi yalıtılırsa soğutma için daha az enerji harcarsınız. Bir başka unsur da ulaşım. Toplu taşıma özel araçlardan çok daha efektif.

SON SÖZ

Avrupalı iklimbilimcilerle konuşunca ortaya şöyle bir resim çıkıyor. Bu soğuklar küresel ısınmanın yerini almayacak. Yani, insanoğlunun yarattığı küresel ısınma aynen devam ediyor. Bu soğuklar sadece 10 ya da 20 yıl sürecek bir ara dönem; bir mola o kadar. Burada asıl önemli olan dünyadaki herkesin küresel ısınmaya karşı bir an önce harekete geçmesi.